“Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filan da gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar”
Turgut
Uyar
İlk motorlu taşıtı
yapan Fransız mucit Nicolas Joseph Cugnot’ın tasarladığı araç saatte yaklaşık
olarak 4-5 kilometre yol alabiliyordu. Ama her 20 kilometrede deponun
doldurulması gerekiyordu. Bu keşif
yüzyıllardır insanoğlunun atlarla beraber yaptığı yol arkadaşlığına ciddi sekte
vuracaktı. Teknolojik gelişmelerle beraber atlar günlük yaşamın odağından yavaş
yavaş kenarlarına doğru yerini almaya başladı.
Çok eski çağlardan beri insanlarla birlikte yaşayan ve
insanoğlunun her zaman en yakın arkadaşı olan atın, dünya üzerinde ilk kez
kimlerin tarafından evcilleştirilip hayatımızın bir parçası haline getirildiği
tam olarak bilinmemektedir. Ama bundan yaklaşık 4000 yıl önce Orta Asya
Türklerinin atı günlük hayatlarında kullandıkları bilinmektedir. Atın
insanoğlunun gelişim sürecine yaptığı katkı
inkar edilemez bir gerçektir. İnsanlık tarihi incelenirken, atın günlük
hayatımızdaki yeri, savaşlardaki rolü, tarım, ulaşım ve iletişimde insanoğluna
yaptığı hizmetleri de göz önünde bulundurmamız gerekir.
Roma İmparatoru Caligula’nın Incitatus ismi verdiği atına
olan sevgisi bilinmektedir. Atı için fildişinden yemlik, mermerden bir ahır,
mor battaniyeler, kıymetli taşlarla süslü bir tasma yaptırmıştır. At bazı
akşamlar imparatorun sofrasına diğer davetlilerle beraber yerini almakta ve
hizmetliler ata hizmet etmekteydi. İmparator’un at sevgisi diğer
senatörlerin de at sevgisini artırır. İmparator atının evlenmesi gerektiğini
düşündüğünde ona kızını vermek isteyen senatörler bile çıkar. Hatta Caligula o
kadar ileri gider ki atını Consül ilan eder.
Kralın sofrasında yer bulan At figüründen fakir
köylünün yiyeceğini paylaştığı yoldaşı olan at figürüne kadar insanın en zorlu
zamanlarında at ve insan ilişkisi hem duygusal hem de yaşamsal olarak büyük
önem taşımıştır.
Günümüzde sportif amaçlı kullanımı devam etmekle beraber
yaşamsal alanda artık yeni bir dostumuz var. Mekanik bir dost. Geçmişte
atımızla kurduğumuz dostluğu bugün otomobilimizle kurmaya çalışıyoruz. Çoğumuz arabayı
bir tutku haline getirip onu hayatımızın merkezine konumlandırıyoruz. Hatta
duygusal bağımızı o kadar kuvvetli tutuyoruz ki satarken bile zorlanıyoruz.
Geçmişte atımız için beslediğimiz duyguları bugün otomobilimiz için
hissediyoruz. Bu yüzden ata binmek belirli bir kesimin hobi olarak yaptığı bir
eğlenceden öteye gitmiyor.
Ama yine de çoğumuz, bu kadar çok motorlu
aracın arasında, hayatımızda en az bir kez kendimizi bir atın üzerinde hayal
etmişizdir. Binicilik, atalarımızdan bizlere kalan ve genlerimize kadar işleyen
bir istek, şehir hayatının yorgunluğundan kurtulmanın, doğayla baş başa olmanın
en zevkli yoludur. Artık daha çok zengin sporu gibi görünse de binicilik
kulüplerinin artmasıyla herkesin kısa süre de olsa özlemini gidereceği bir
etkinliktir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder