12 Temmuz 2016 Salı
KARATAŞTA BİR ANTİK KENT-MAGARSUS
Biz Adanalılar genellikle hafta sonları denizle buluşup şehirden biraz uzaklaşmak istediğimizde soluğu Yumurtalık’ta ya da Karataş’ta alırız. Denizle ve doğayla buluşmak için en fazla 1 saat mesafedeki bu duraklarda günü kurtarıp sahilde yemeğimizi yiyip döneriz çoğunlukla. Kafamızı pek yormayız başka şeylere. Ama geçen yıl tesadüfen tabelasını görüp ziyaret ettiğim, Efes’i Aspendos’u aratmayacak büyüklükte ve güzellikte bir antik tiyatroyla karşılaştım Karataş’ta “Magarsus”. Yolda tabelaları takip ederken bu kadar güzel bir şeyle karşılaşacağımı hayal etmemiştim. Her şeyden önce o kadar güzel bir manzarası vardı ki… Gezip gördükten sonra buradan kim bilir kaç kişi haberdardır diye düşündüm. Malum, yurt dışıyla kıyaslayınca pek önemsemeyiz benimsemeyiz biz tarihimizi ve bize miras kalanları. İşte bu yüzden yazmak istedim herkes bilsin ve gidip görsün istedim. Amfinin basamaklarından birine oturup denize bakarak bundan 2500 yıl önce burada birilerinin var olduğunu düşünmek, bilmek inanın müthiş bir duygu. Bence bu hafta sonu kendinize bir iyilik yapın ve Magarsus’a uğrayın , tabii gitmişken sahilde deniz kokusuyla ve güzel bir balık sofrasıyla günü kapatmayı unutmayın
.
Magarsus, yaklaşık 2500 yaşında olan ve tarihi M.Ö.5’inci yüzyıla kadar uzanan antik bir kent. Tipik bir Helen tiyatrosu özelliği taşıyan Magarsus Antik Kenti kendi adına para bastırabilecek kadar güçlü krallara ev sahipliği yapmış görkemli ve önemli bir yerleşim bölgesi. Her ne kadar günümüze sadece kent surları ve tiyatrosu kalsa da Karataş ilçesi’nin sokaklarında gezdiğinizde Magarsus’un tarihi dokusunu içinizde hissedebiliyorsunuz.
Planlı İlk yerleşim yerlerinden biri olan antik Magarsus'un m.ö.1400 ile m.ö.1200 lü yıllar arasında kurulduğu Alman Prof.Th. Bossert tarafından yapılan araştırmalarla ortaya ko-nulmuştur.
Bu antik kent, Karataş’ın 5 km batısında yer alır Grek, Roma ve Bizans dönemlerinde önemli bir yerleşim kenti özelliğini gösterir.
Magarsus ilkçağ’dan ortaçağa kadar Akdeniz ticaretini ellerinde bulunduran Fenika, Rodos, Girit, Venedik, Ceneviz hatta Portekizli deniz ticaret filolarının uğradıkları gelişmiş bir ticaret kentiydi.
Roma imparatoru Justinyen, Mısır seferi'ne giderken buraları İstila etmiş Magarsus kalesini de yıkmıştır.
Batı Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Kilikya eyaleti İle Magarsus kenti de Bizans sınırlarına alınmıştır.
Magarsus askeri açıdan önemli bir noktaydı. Kent kalesi, Ceyhan nehri boyunca sıralanan Mallos, Mopsuhestia, Hemite, Hierapolis ve Asitavanda kentlerinin kilit noktasını oluşturuyordu Çünkü Prof. Bossert'in de açıkladığı gibi Magarsus kentinin kalesinin sağ bâtısından Ceyhan nehri denize dökülürdü.
Ticari yük gemileri, Magarsus denetiminde hemen kalenin dibindeki batı ağzından Ceyhan nehrine girerek, bugünkü Kızıltaha köyünde yer alan antik Mallos kentine ulaşır, getirdikleri yağ, şarap, sabun ve zeytini satar, buradan da tahıl baharat ile ipek ve canlı hayvan götürürlerdi. Bazen gemilerin Misis'e ulaştıkları da görüldü.
Roma İmparatorluğu çağında Çukurova en parlak dönemlerini yaşamıştır. Buradan götürülen tahıllar Roma imparatorluk sarayına ulaşırdı. Persler döneminde ise canlı hayvan olarak, at ticareti yapılırdı. Tarımsal dönemi antik çağların derinliklerine uzanan dönemlerde bu bölge için çok önemli savaşlar verilmiştir.
Homerous'un İlyada'sı Magarsus'un, Misis'i kuran Mopsos'un Turuva savaşlarında tanışıp Çukurova'ya getirdiği Yunanlı Anfloksos tarafından kurulduğunu yazar. ve Anfloksos'un iktidar hırsıyla m.ö.1184 yılında Çukurova'ya hakim olma isteğiyle Mopsos'un da deniz ticaretini engellediği gerekçesiyle olmalı ki, kanlı savaşlara tutuşurlar. Bu nedenle ikisinin de bu kentin tiyatrosunda savaşa tutuştuğunu ilyada'dan öğreniyoruz.
Yani Magarsusun ilk çağların gerilerinde Helenistik bir kent olduğunu .ve Olympus'ta yaşayan birden çok tanrıya inanan insanların kenti olduğunu anlıyoruz.
ÖZGÜRLÜĞE AÇILAN KAPI: MOTOSİKLET
İnsanoğlu
şimdiki zamanı yaşamasına rağmen aklında ya geçmişi ya da geleceği vardır.
Akşam yemek yerken kafanızda, bir yandan gün boyu yaptıklarınız, diğer yandan
da yemekten sonra izleyeceğiniz dizi film olabilir. Yani şimdiki zamanı
yaşarken aklımız aynı anda hem gelecekle hem de geçmişle meşguldür. Ama Motosiklet kullanırken kafanızda sadece,
çok dikkatli olmanızı gerektiren şimdiki zaman vardır. Düşünün saatte 100 km
hızla giderken etrafınızdaki demir yığınlarından sizi koruyan tek şey
kaskınızdır. Bizim için çok tehlikeli olduğunu düşündüğümüz bu sporu
hastanemizin motosiklet tutkunu olan Doç. Dr. Alihan Derincek ve Uzm. Dr.
Süleyman Tatlı doktorlarımıza sorduk.
Alihan DERİNCEK: 3 yıldır
kullanıyorum
Süleyman TATLI: İlk Lise
yıllarında arkadaşların motorunu kullanarak başladım
Bu
motosiklet tutkusu nerden geliyor?
Alihan DERİNCEK: Aslında
motorlu taşıtlara ilgim çocukluğumdan beri var. Küçük yaşlardan itibaren
bisiklete bindim hatta tüm yaz tatilim bisiklet üzerinde geçerdi. 10 yaşımda
ilk kez mobilet kullandım ve çok zevk aldım. Çünkü bisiklete göre oldukça
hızlıydı. Düşmeden sürebildim ve
mahallede çok sükse yaptım. Sanırım tutkuya ait ilk tohumlar o zaman yeşermeye
başladı. Sonra yıllar boyu ilgim daha çok otomobiller üzerine oldu. Çünkü
yollarda ya da çevremde çok fazla motosiklet görmüyordum. Yıllar içinde
Türkiye’de motosiklet sayısı arttı. Her tarz ve her zevke uygun motorlar
gelmeye başladı. İnsanlar artık ulaşım aracı olması dışında, keyif amaçlı motosiklet
kullanmaya başladı. Bende tekrar bu iki tekerli canavara binmeye karar verdim
Süleyman TATLI: İlk bisikletle başlayan daha sonra başka
motosiklet kullanıcıların arkasında seyahatimde ilk rüzgarı aldığımda işte
benim tutkum, aracım dedim. İnsana özgürlük hissi veriyor.
Bize
motosikletinizden bahseder misiniz? İlk motosikletiniz mi eğer değilse ilk
motosikletiniz neydi?
Süleyman TATLI: Şu an
kullandığım makine İtalyan üretim Ducati Scrambler İcon 800 CC çift silindir.
İlk kullandığım motor 30 yıl önce çift Jawa 350 CC
Alihan DERİNCEK: İlk motosikletim
Suzuki DL 650 idi. Daha çok Enduro özellikli bir motordu. Sonra tarz
değiştirdim ve daha racing özellikler taşıyan Honda VFR 800 aldım. Her şey eşimle
bir motosiklet mağazasında gördüğüm İntruder 800 M Chopper tarzı motoru görene
kadarmış. Oldukça yakışıklı ve kaslı bir görünüme sahipti. Çok etkilendik ve
bir sürede bu motora bindik. Son olarak şu an BMW 1200 GS marka bir motora
sahibim.
Üye
olduğunuz gruplar var mı? Motosiklet gezilerine ve etkinliklerine katılıyor
musunuz?
Süleyman TATLI: ÇEMK Çukurova
Enduro Motosiklet Kulübü grup halinde Enduro Makinelerle Toros Dağları gezileri
amatör Enduro arazi, kum pisti yarışları, en son bu yıl Manavgat Motosiklet Festivali
Alihan DERİNCEK: Beraber tura
çıktığımız bir grubumuz var. Katı kuralların olmadığı, üyelik gerektirmeyen sadece beraber sürüş yapmaktan keyif aldığımız
fırsat bulanın sürüşe geldiği bir grup.
Motosikletle
ilgili daha önce eğitim aldınız mı?
Süleyman TATLI: Gençlik
yıllarında herhangi bir eğitim almadan kendi gözlem kazandığımız tecrübelerle
başladık ancak motor gücü yüksek CC makinelerle ilgili ileri sürüş teknikleri
engellerden zıplama, arazide atlama,kumda sürüş teknikleri eğitimleri aldım.
Alihan DERİNCEK: Motosiklet
almadan önce tabii ki eğitim aldım. Bu eğitim önce kapalı alanda başladı.
Kapalı alanda eğitim sonrası yol sürüş eğitimleri aldım. Sonra eğitmenim
‘güvenli sürüş yapabiliyorsun, motosiklet almanda sakınca yok’ dedikten sonra
ilk motorumu aldım. Çok kısa bir süre önce
ileri sürüş tekniklerini içeren sertifikalı diğer bir eğitim daha aldım.
Bu eğitim bundan sonra alacağım master eğitimlerin temelini oluşturacak. Yani
öğrenme hiç bitmeyecek, tıpkı kendi mesleğimde olduğu gibi.
Bize
motosikletinizle yaptığınız en uzun yolculuğunuzdan bahseder misiniz? Ne
hissettiniz?
Alihan DERİNCEK: ADANA-KARADENİZ-BATUM
(Gürcistan) şeklinde yaklaşık 2800 km uzunluğundaki, geçen yaz Dr Koray Görücü ile yaptığım
yoldur. Yaklaşık 10 gün sürdü ve hayatımda yaptığım en keyifli karayolu
yolculuğu idi. Ağustos ayında Karadeniz yaylalarının serinliği, orta Anadolu’nun
yemekleri ve Batum sahilleri bir harikaydı. Tabii ki yol arkadaşımın seyahate
kattığı neşe ayrı bir terapi oldu
Süleyman TATLI: Yaptığım en
uzun yolculuk Adana-Afyon-Bursa arası. Kapalı araçla seyahat ayrı, motosikletle
ayrıdır. Direk havayı, rüzgarı hissedersiniz. Görüş alanınız daha geniştir.
Kendinizi özgür hissedersiniz. Yolun bittiği yerde bile yolunuza devam
edersiniz. Çevreye, doğaya çok yakın, iç içe olursunuz. Ancak efor sarf eder,
yorulursunuz. Aslında motor kullanmak da bir nevi spor yapmaktır.
Motosikletinizi
yalnız kullanmayı mı tercih ediyorsunuz yoksa yanınıza yolcu alır mısınız?
Alihan DERİNCEK: Mümkünse uzun
yola tek başıma çıkmayı tercih etmiyorum. Zira yolda her şey olabilir ve
yardıma ihtiyaç halinde 2 kişi olmak her zaman daha iyidir. Fırsat bulabilirsek
eşimle seyahatlere çıkıyoruz. Onun keyfi de apayrı oluyor tabi ki.
Süleyman TATLI: Genelde artçı
almayı sevmem, ancak zorunlu hallerde eşim ve çocuklarımı güvenli ortamlarda
alırım.
Koruma
ekipmanları ve motosiklet elbisesi kullanıyor musunuz? O olmadan kesinlikle
binmem dediğiniz bir ekipmanınız var mı?
Süleyman TATLI: Genelde tam
koruma dediğimiz kask, sırtlık, omurga koruma dirsek, omuz korumalı mont,
eldiven, bot. Kasksız yola çıkmam abi!
Alihan DERİNCEK: Tüm ekipmanlarımı tam olarak giyerim. Kask, motosiklet
montu ve pantolonu, çizme, eldiven. Bunlar olmadan asla yola çıkmam. Hepsi
gerekli ,sadece kask yetmez. Motosiklet kazalarında ekipmansız sürücülerin
başına neler geliyor çok iyi biliyorum çünkü bu şekilde çok hasta ameliyat
ettim. Tabii ki sadece ekipman yetmez
güvenli sürüş tekniklerini bilmek ve bunları doğru uygulamak çok önemli. İyi
sürücü riskler oluşmadan bunları gören ve ekarte eden sürücüdür.
Bir
motosiklet meraklısı olarak bize başınızdan geçen en ilginç olayı anlatır
mısınız?
Süleyman TATLI: Şanlıurfa GAP
Arenada, Dünya Akrobatik Motosiklet Şampiyonası’nda 30-40 metre uçan
motosikletleri gördükten sonra aynı motosikletten bende de var deyip, Balcalı
Sarıçam Ekstrem Parkurunda motosikletimle traktör tekerleği üzerinden atlamak
istedim. Lastiğe çarpan motor hızla havaya doğru yükseldi. Yer gök birbirine
karıştı. Motor ayrı, ben ayrı yere düştüm. Allah’tan koruma ekipmanları vardı
fazla hasar almadan atlattım. Ara sıra belim hala ağrır.
Alihan DERİNCEK: Yolda tabii ki
çok şey yaşanıyor. Karaisalı’yı geçtikten sonra Bucak kasabasına doğru
ilerlerken yerleşim yerlerinden uzakta bir bölgede keyifli bir şekilde
virajlara girerken, keskin bir virajın sonunda yolun tam ortasında bir büyükbaş
hayvan sürüsü gördüm ve frene sonuna kadar bastım, motor son anda durdu. Grup
lideri inek ile resmen burun buruna geldik. Yaklaşık 5 sn o da ben de hareket
edemedik. Aklımdan sürekli nasıl kaçabilirim diye düşünüyordum ancak geri de
gidemiyordum zira virajın içindeydim. Sürü de hareketsiz bekliyordu. Etrafta
sürü sahibi ya da çoban da yoktu. Tam nasıl kaçarım diye düşünürken, neyse ki
düşman olarak algılanmadım ve sürü asfalta işaretler bırakarak ağır adımlarla
uzaklaştı. Sanırım tepkilerini bu şekilde gösterdiler. Heyecan yerini kahkahaya
bıraktı. O virajı her geçişimde tedirgin olmuyor değilim halen.
Türkiye’de
ve özellikle Adana’da motosiklet kullanmakla ilgili ne düşünüyorsunuz? Sizce
motosiklet kullanma teşvik edilmeli mi? Eğer edilmeliyse neler yapılabilir?
Alihan DERİNCEK: Adana ve
çevresi coğrafik olarak sürüşe çok uygun. Doğa sürüşü ya da etraf illere
yapılacak çok sayıda rota mevcut. 2 saat mesafe içinde çok güzel lezzet
durakları ve muhteşem manzaralar mevcut.
Türkiye’
de Motosiklet kullanımı teşvik edilmeli ancak sürüş eğitimi ciddiye alınmalı. Maalesef
sürücü kursları yeterli eğitimi vermiyor. Güvenli sürüş eğitimi almayan adaylara
ehliyet verilmemeli.
Diğer
sürücülerin de motosikletler konusunda farkındalığının arttırılması şart. Çünkü
motosikletler çoğu sürücü tarafından motorlu taşıt olarak algılanmıyor ve hiçe
sayılıyor.
Süleyman TATLI: Adana’da, her
geçen gün araç sayısı hızla artıyor, ancak yollar kavşaklar, otoparklar
yetersiz kalıyor.Ülkemizde ve Adanamız’da trafik sorununun temel çözümü,
fertleri bisiklet ve motosiklet kullanmaya teşvik etmek. Ancak Adana’nın şu
anki şartlarında, trafikte motosiklet kullanmak inanılmaz tehlikeli, yollar
müsait değil. diğer araç sürücüleri sizi araçtan saymıyor, sizi önemsemiyor,
küçük araç olduğu için göremeyebiliyor. Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi
bisiklet motosiklet yolları inşa edilmeli. Trafikte sevgi, eğitim şart.
8 Temmuz 2016 Cuma
14 SENE SONRA GELEN MUTLULUK: KAPAK İNGİLTERE’DEN HAYAT MEDLİNE’DAN GELDİ
Kalp kapağında daralma olan Tuğçe Bengü (14), Özel
Medline Adana Hastanesi’nde Çocuk Kalp Damar Cerrahı Doç. Dr. Hakan
Poyrazoğlu’nun gerçekleştirdiği açık kalp ameliyatıyla kalp kapağı
değiştirilerek tekrar hayata tutundu.
Daha 9 aylıkken Kalp Kapağında daralma olduğu ve
büyüdüğünde kalp kapağının değiştirilmesi gerektiği teşhisiyle Çocuk Kalp Damar
Cerrahı Doç. Dr. Hakan Poyrazoğlu’na başvuran İrahir ve Sami Bengü çiftinin
çocukları Tuğçe, yine aynı doktorun 14 sene sonra gerçekleştirdiği kalp kapağı
değişimi ameliyatıyla hayata tutundu.
14 SENE SONRA AYNI DOKTOR
Osmaniye’de yaşayan İrahir ve Sami Bengü çifti, çocukları
Tuğçe’de göğüs ağrısı, çarpıntı ve çabuk
yorulma şikayetleri artınca kalp kapağının değişmesi için iyi bir doktor
aramaya başladı. Yaptıkları araştırmalar sonucunda 14 sene önce çocuklarına kalp
kapağı daralması teşhisini koyan Çocuk Kalp Damar Cerrahı Doç. Dr. Hakan
Poyrazoğlu’nu tekrar buldular. Özel Medline Adana Hastanesi Çocuk Kalp Damar
Cerrahisi bölümüne başvuran çiftin çocukları tedavi altına alındı ve hemen
Tuğçe için uygun kalp kapağı aranmaya başlandı.
14 yaşına gelene kadar zorlu bir çocukluk geçiren Tuğçe
Bengü’nün daralma olan kalp kapağı için beklediği güzel haber İngiltere’den
geldi. 56 yaşında bir hastadan alınan kalp kapağı başarılı geçen bir operasyonun
ardından Tuğçe’ninkiyle değiştirilerek hastanın tekrar sağlığına kavuşması
sağlandı.
Operasyonun ardından Çocuk Kalp Damar Cerrahı Doç. Dr.
Hakan Poyrazoğlu yaptığı açıklamada “Hastamızla ilk defa 9
aylıkken tanıştık. Aile kalbinde bir sorun olduğu şüphesiyle bize gelmişti. O
zaman yaptığımız değerlendirmeler sonucunda kalp kapağında daralma olduğu
teşhisini koyduk. Ama yaşı itibariyle kalp kapağını değiştiremezdik. Biz de
büyüdüğünde değiştirilmesine karar verdik. 14 sene sonra hastamızın göğüs ağrısı,
çarpıntı ve çabuk yorulma şikayetleri artınca aile tekrar doktor aramaya
başlayıp bize ulaştılar. Başarılı geçen bir operasyonun ardından hastamızın
kalp kapağını değiştirdik ve tekrar sağlığına kavuşmasını sağladık.” Dedi.
Çocukları sağlığına kavuştuğu için mutlu olduklarını dile
getiren anne İrahir Bengü “doktorumuza ve Medline ailesine ne kadar teşekkür
etsek azdır. Kendilerinden Allah razı olsun. 14 sene sonra doktorumuzu tekrar
görünce gözümüz kapalı kızımızı emanet ettik. Şimdi artık kızımız da diğer
çocuklar gibi yorulmadan koşup oynayabilecek. Çok mutluyuz” dedi.
4 Temmuz 2016 Pazartesi
-YÜRÜYÜŞ YAPMAK-
Dünyada yaşayan bütün toplumların ortak bir sporu olduğunu hiç düşündünüz mü? Yürüyüş yapmak, farkında olmadan her toplumun binlerce yıldır yaptığı tarihin en eski sporu. Bu kez sizlere bu ata yadigarı sporun düzenli yapıldığında nelere iyi geleceğini sıraladım:
• Kalp ve akciğerin daha faydalı çalışmasını sağlar
• Vücut yağının yakılmasının yanı sıra metabolizma hızını arttırarak
daha hızlı kalori yakmamızı sağlar.
• İştahımızın da kontrol edilmesine yardımcı olur
• Enerjimizi arttırır
• Stresi azaltır ve daha genç kalmamızı sağlayarak yaşlanmayı erteler.
• Yüksek tansiyonun düzenlenmesini sağlar.
• Çağımızın hastalığı olan diyabetin tedavisinde etkilidir.
• Prostat, kolon, göğüs kanseri dahil olmak üzere bazı kanser türlerinin görülme riskini azaltır.
• Uyku kalitemizi yükselterek daha zinde uyanmanızı sağlar.
• Bacak, kalça ve gövde kaslarını kuvvetlendirerek bağırsaklarımızın daha düzenli çalışmasına yardım eder.
• Kemiklerimizin güçlenmesini sağlayarak özellikle yaşlı kadınlarda görülen kemik erimesi hastalığının tedavisinde yardımcı olur.
• Sırt ağrılarının giderilmesini sağlar.
• Esnekliği arttırır.
• Kan dolaşımını arttırdığı için daha sağlıklı bir cildimiz olur.
• Moralimizi yükseltip özgüvenimizi arttıran yürüyüş hafızamızı da geliştirerek problem çözme yeteneğimizi arttırır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)