2 Haziran 2017 Cuma

HAYDİ MAHALLE MAÇINA...

Aldım, verdim ben seni yendim… İlk seçenin hep şanslı olduğu, taşlardan kale direkleri yapıldığı yıllar… Birçoğumuzun futbol sevgisinin başladığı zamanlar. Yani çocukluk yılları… Her ne kadar sabah başlayıp akşam ezanına kadar sokak aralarında futbol oynadığımız yıllar geride kalsa da hepimizin içindeki futbol sevgisi hala ilk günkü gibi.
Bir rivayete göre sıradan bir Napolili cebindeki parasıyla önce kendine yiyecek bir şeyler alır sonra da Napoli maçına gidermiş. Cebinde parası kalırsa diğer ihtiyaçlarına harcarmış. Brezilya’da ise en küçük yerleşim yerinde bile kesinlikle bir futbol sahası bulunurmuş. Burada neden futbolu sevdiğimize dair derin analizler yapmayacağız. Bırakalım bu konuyla bilirkişiler ilgilensin. Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi içimizdeki futbol aşkına diyecek söz yok. Ben, içimizdeki futbol aşkıyla harmanlanan ve hayal gücümüzle zenginleşen stadyumlardan bahsedeceğim. Ama öyle Nou Camp’lar Emirates’ler değil. Daha küçük, ‘burada ne mahalle maçı yapardık be’ diyeceğiniz statlar.



Ottmar Hitzfeld Stadı - İsviçre
Deniz seviyesinden 2 bin metre yüksekte yer alan stat, müthiş bir manzaraya sahiptir. 2 bin metre yüksekliği kendisine Avrupa’nın en yüksek futbol sahası olma özelliğini kazandırmıştır. Futbolcuların sahaya ulaşmak için teleferik kullanması gereken stadyuma bir köy takımı ev sahipliği yapıyor.



Marina Bay Stadı - Singapur 
Türkçe karşılığı ‘Marina Bay’daki sal’ olan The Float at Marina Bay en yaratıcı statların başında geliyor. Nedeni ise diğer statlardan fark lı olarak suyun üstüne inşa edilmiş olması. Tamamen çelikten yapılmış bir yüzen platform olan stat, 390 metre uzunluğunda ve 270 metre genişliğinde. 9 bin kişilik kapasiteli stat, 1030 ton ağırlığa kadar taşıyabiliyor. Ayrıca dünyanın en büyük yüzen platformu olma özelliğine de sahip.





Eidi Stadyumu, Faroe Adaları
​Etrafı birçok tepe ve su ile çevrelenen Faroe Adaları'nın Eidi Stadyumu, dünyadaki diğer stadyumların aksine kendini izole etmeyi başardı ve manzarası da kaybolacak gibi gözükmüyor. Stadyumdaki tek sorun, topun saha dışına çıkması halinde Atlas Okyanusu'nu boylayacak olmasıdır.






Osaka Stadyumu, Japonya
Şehrin merkezinde yer alan bu stadyum 31 bin 379 koltuk kapasitesine sahip. Stadın ilginç yanı içinde yerleşim yerinin bulunması. Sahanın yarısında evler bulunan stat 1998 yılında alışveriş merkezine dönüştürüldü.






Gospin Dolac, Hırvatistan

1989 yılında yapılan Gospin Dolac Stadyumu Hırvatistan’ın Imotski şehrinde ve NK Imotski futbol takımına ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda 4000 taraftarlık kapasitesi ile 500 m derinliğindeki bir gölün de komşusu.

22 Ocak 2017 Pazar

Kas ve iskelet sisteminize önem verin

Temelleri çok eskilere dayanan, Yunanca ‘düzgün’ anlamındaki orthesis veya orthos ile çocuk anlamına gelen ‘pedia’ kelimelerinin birleşiminden oluşan ortopedi bilimi, vücudumuzun kas ve iskelet sistemi ile ilgilenen çok önemli bir branştır. Medlife Adana dergimizin röportaj konuğu, hayatını Ortopedi ve Travmatoloji bölümüne adamış çok önemli bir doktor. Özel Medline Adana Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji bölümü Uzm. Prof. Dr. Sercan Akpınar’a sizler için sorduk. 
Hocam siz Ortopedi ve Travmatoloji Bölümüne çok fazla gönül vermiş bir doktorumuzsunuz. 23 – 26 Mart 2016 tarihinde Türk Omuz ve Dirsek Cerrahisi Kongresi başkanlığı yaptınız. Kongreniz nasıl geçti?
Kongre gayet iyi geçti. Sheraton Otel’de bu sene 9. Omuz ve Dirsek Tedavisi Kongresini yaptık. Hem uluslararası hem de ulusal katılımlı bilimsel ve sosyal açıdan zengin bir kongre geçirdik. Japonya’nın en ünlü omuz ve dirsek cerrahlarından olan Dr. Eiji Itoi bize çok faydalı bilgiler verdi. Ayrıca Avrupa Omuz ve Dirsek Cerrahisi Derneği Başkanı rak kolge katıldığı konferansta hem bize dernek açısından hem de Avrupa Derneği ile ilgili sunum yaptı. Ayrıca çok faydalı iki konferans verdi. Bunun yanı sıra Belçika’dan ve Almanya’dan internet üzerinden canlı bağlanarak sunum yaptık. Amerika Birleşik Devletleri’nden internet üzerinden bağlanarak canlı ameliyat gerçekleştirdik. Kongre katılım açısından çok başarılı geçti. Bilimsel ve sosyal olarak çok başarılıydı. İnşallah bundan sonraki kongrelerde de başarılı kongreler geçiririz.
Vücudumuzun diz, omuz ve kalça gibi hareket etmemizi sağlayan eklemlerimiz zarar gördüğünde uyguladığınız artroskopik yöntemde başarılı sonuçlar alıyorsunuz. Bize artroskopik yöntem hakkında bilgi verir misiniz?
Artroskopi kelime anlamıyla artros eklem demek, skopi de bakmak demek. Sonuçta kelime anlamı itibarıyla eklem içerisine bakmak demek. Bu artroskopi aslında vücuttaki bütün eklemlerde yapılabilir. Sonuçta eklemin büyüklüğü ve kullandığımız optik cihazın kalınlığı önemli. Ama en çok artroskopi diz ekleminde, omuz ekleminde, ayak bileği ekleminde, kalça ekleminde ve el bileği ekleminde yapılıyor. Artroskopi sonuçta bir optik cihazla eklem içerisine küçük bir delikten girerek eklemin monitör üzerinden görüntülenmesi esasına dayanıyor bununla beraber görüntüleme yaparken de cerrahi tedaviyi de beraber uygulamış oluyoruz. Eskiden bundan 30-40 sene önce eklem cerrahisi yaptığımız zaman genellikle artroskopi olmadığı için açarak tedavi yapıyorduk. Eklemi açıp içine bakarak işlem yapıyorduk ama artık eklemi açmaya gerek yok. Dolayısıyla çok konforlu bir işlem. Hasta için vücudunda hiçbir kesi olmadan eklem açılmadan kapalı bir ameliyat yöntemiyle cerrahi olmuş oluyor ağrı daha az, daha hızlı iyileşen hastanede kalma süresi daha kısa ve yaşamına daha erken adapte olduğundan dolayı artroskopi teknolojinin bize sağlamış olduğu büyük bir imkandır.
Eklem rahatsızlıklarımızın risk grubu hakkında bilgi verir misiniz? Hangi yaşlarda daha sık görülüyor, nasıl önlenir?
Sonuçta eklemlerimiz kıkırdak yüzeylerden oluşuyor. Bir kıkırdak yüzey var o kıkırdak yüzey üzerinde hareket ediyorsunuz. Bu kıkırdağında aslında yüzde 90’ı su. Dolayısıyla biz aslında su üzerinde duruyoruz ve yaş ilerlediği zaman kıkırdaktaki su miktarı azalıyor. Su miktarıyla beraber diğer maddeler de azalınca kıkırdaklar aşınmaya başlıyor. Hastalar verdiğimiz güzel bir örnek var; arabanın lastikleri nasıl aşınıyorsa eklemin kıkırdağı da öyle aşınıyor. Kıkırdakların belirli bir kalınlığı var. Sonuçta 5-6 mm’lik kalınlık yüzey zaman içinde aşınarak kıkırdağında altındaki kemik açığa çıkıyor ve hastalarda ağrılar, sürtünmeler gibi sesler sesler gelmeye başlıyor. O yüzden eklemler esas risk altındaki hasta grubu, ileri yaştaki hastalardan oluşuyor.
Kemik erimesi hakkında neler söylemek istersiniz?
Kemik erimesi çok popüler bir konudur. Yine yaşla alakalı bir durum. 50 yaş üzerindeki menopoza giren hastalarda çok sık karşılaştığımız bir hadise. Bu hastalığın tedavisinde önce önlem almak çok önemli. Ben hastalarıma özellikle spor yapmalarını öneriyorum. Önemli olan kemiklere yük binmesidir. Yerçekimi olmayan yerde yaşayan insanlarda yani astronotlarda kemiğe yük binmediği için kemik erimesi oluyor. Kemiğe ne kadar çok yük binerse o kadar az kemik erimesi gelişiyor. Bu yüzden ben hastalara spor yapmalarını öneriyorum. Beraberinde tabiki kemiğe gıda takviyesi de yapmak lazım. Bu da çok önemli. Özellikle süt ve süt ürünlerinden aldığımız kalsiyumdur. 35 yaşına kadar insanların kemikteki kalsiyum depolarını doldurmaları gerekiyor. Bunu da süt, peynir ve yoğurt gibi süt ve süt ürünlerinde alabilirler. Bir de güneşe çıkmak önemli. Güneş enerjisi sonuçta D vitamini metabolizmasında önemli bir faktördür. Her ne kadar Adana’da çok fazla güneş olsa da, bazen çok fazla güneşe çıkmayan ve bu yüzden D vitamini eksikliği olan hastalarla da karşılaşıyoruz. Hastalarımız bunlara dikkat ederlerse kemik erimesinden de kaçınmış olurlar.
Hocam biraz da ayak hastalarının problemlerinden bahsedelim. Hastalarınız ne gibi şikayetlerle size geliyorlar?
Ayak aslında hem hastaların hem de ortopedistlerin ihmal ettiği bir ortopedik uzuv. Sonuçta ayağımız çok önemlidir. Bizim hareket etmemizi, yürümemizi ve ayakta durmamızı sağlayan en önemli uzvumuz ayağımızdır. Aslında iyi bakmamız gereken ayağımıza gerekli özeni göstermiyoruz. Ayağımız olmadığı zaman ya da ağrıdığı zaman yürüyemeyiz. Yürüyemediğiniz zaman başka sağlık problemlerimiz çıkar. Yani bir kalp hastasının ya da kolestrolü yüksek hastanın kesinlikle yürümesi lazım. Ayaklarımıza ihmal etmeyip iyi bakalım ki sağlığı iyi olsun. Ayak ve ayak bileği problemleri çok sık karşımıza çıkıyor. Hastalar bu problemleri ihmal etmeden iyi tedavi almaları için bir ortopediste başvurmalarını tavsiye ederim.
Ayakkabı seçerken sadece modaya uymamamız lazım. Peki ne yapmamız gerekiyor?
Ayakkabı seçerken modadan çok ayağımızın sağlığını düşünmemiz lazım. Mesela bazı hastalar babet giyiyorlar. Babet çok sağlıksız bir ayakkabı. Hiçbir ortopedik özelliği olmayan, ayak kavsini desteklemeyen ve ayağa çok fazla yük bindiren bir ayakkabıdır. Ayrıca bayanlar çok fazla topuklu ayakkabı giymeyi seviyorlar. Topuklu ayakkabı güzel bir şey ama bunu da çok fazla abartmamak lazımdır. Çünkü topuklu ayakkabılar ayağa çok fazla yük bindirerek ayak problemlerine yol açıyor. Ayrıca ayak başparmağı eğriliklerine, metatarsalji dediğimiz tarak kemiklerinin ağrısına ve ayaktaki bazı kronikleşmiş ağrılara, ayağın tarak kemikleri arasındaki sinirin sıkışmasına kadar birçok hastalığa sebep olabiliyorlar. Bu yüzden sağlıklı bir ayak için daha çok ortopedik ayakkabılar giymekte fayda var. Burnu sivri ayakkabı giymemekte fayda var. Çok yüksek topuklu giymemekte fayda var. Tabiki arada bir yüksek topuklu ayakkabı giyebilirsiniz ama devamlı yüksek topuklu giymeyi çok tavsiye etmiyoruz.
Haluksvalgus ne demek?
Haluksvalgus ayak baş parmağının dışa doğru kaçmasıyla karakterize bir eğriliktir. Daha çok bayanlarda olan bir hastalıktır. Bizim için her eğrilik cerrahi tedavi gerektirmiyor. Birincisi eğer başlangıç evresindeyse zaten haluksvalgus ateli dediğimiz ateller kullanıyoruz. Ya da parmak arası makarası şeklinde cihazlar kullanarak hastalığı engellemeye çalışıyoruz. Ama ilerlemiş ve ağrısı fazla olan hastalarda ameliyat öneriyoruz. Halluksvalgus cerrahisi aslında o kadar kolay bir cerrahi değil. literatürde halluks valgusla ilgili 200’den fazla ameliyat var. Eğer bir hastalıkla ilgili çok fazla ameliyat tekniği varsa o zaman hala tedavisi tam anlamıyla sağlanmamış demektir. Dolayısıyla halluks valgus çok çözülmüş bir hastalık değil ama iyi endüksiyonla ve hangi ameliyatı yapacağımızı iyi bilirsek sonuçları iyi olur.
Omuzdan bahsedelim hocam. Omuz döndürücü kılıf yırtıkları nasıl oluşur ve tedavi edilir?
Omuz eklemi vücudun en fazla hareket eden eklemidir. Çok hareketli olduğu için de çok fazla travmaya ya da darbelere maruz kalıyor. Sonuçta bizler farkında değiliz belki ama omuzumuz çok kullanıyoruz. Omuzumuzun döndürücü kılıfı dediğimiz bir kılıf var. Omuz kılıfı aslında bir kas grubu ve bu kas grubunun omuz başına bağlandığı kirişlerden oluşuyor. Bu döndürücü kılıf yırtıldığı zaman ya da lif kopması olduğu zaman kolumuzu ne döndürebiliyoruz ne de yukarı ve aşağı oynatabiliyoruz. Sonuçta çok önemli bir kılıf. Döndürücü kılıf yırtıkları sebepleri çok fazladır. Özellikle yaş çok önemlidir. Genellikle 50 yaşından sonra karşımıza çıkıyor. Hastanın kürek kemiğinin çatısının şekli bile kılıf yırtıklarında önemlidir.  Bir sürü nedeni var. Ama yırtık oluştuktan sonra tedavi yöntemleriyle tedavisi mümkün olan bir hastalıktır. Peki, tedavi için ne yapıyoruz. Öncelikle konservatif tedavi yöntemi var, enjeksiyon yapabiliriz, ilaçlar verebiliyoruz, fizik tedavi yapılabiliyor, ama bunlara rağmen geçmeyen hastalara da cerrahi tedavi uygulayabiliyoruz. Biraz önce de söylediğim gibi kapalı ameliyat yöntemleriyle döndürücü kılıf yırtıklarını kopmalarını tedavi edebiliyoruz.
Omuz eklemi kireçlenmesi nedir?
Omuz eklemi kireçlenmesi döndürücü kılıftan daha az karşımıza çıkıyor ama yine de çok sık karşılaştığımız bir hastalıktır. Eklem kireçlendiği zaman yani eklem kıkırdağı aşındığı zaman eklemde ağrı, hareket kısıtlığı karşımıza çıkıyor. Erken dönemlerde biraz fizik tedavinin faydası oluyor ama ilerlemiş hastalarda omuz eklemi kireçlenmelerinde gelişen protez tedavisi çok başarılı sonuçlar vermektedir. Özellikle son 10 yılda ters omuz protezi dediğimiz biraz anatomik olarak farklı bir protez karşımıza çıkıyor. Genellikle bu ters omuz protezlerini 70 yaşından sonra hastalarda uyguluyoruz ve sonuçları çok başarılı oluyor.
Donmuş omuz tanı ve tedavisinde neler yapılabilir?
Donmuş omuz çok sık karşımıza çıkan bir hastalıktır. Omuz eklemi hareketlerinin yüzde 50den fazlasının azalmasıyla oluşur. Bu hastalığın nedenleri var ama yine de yüzde 20 hastada belli değil. Mesela şeker hastalarında, guatr hastaları ve bypass olmuş hastalarda donmuş omuz hastalığıyla çok sık karşılaşıyoruz. Genellikle tedavisi fizik tedavi, enjeksiyon tedavisi ile hastalar iyileşiyorlar. Ama çok nadiren yüzde 10 hasta tedaviyle iyileşmiyor o zaman artroskopik olarak cerrahi müdahaleye ihtiyaç duyuyoruz. Kapalı olarak yaptığımız ameliyatlarda donmuş omuz eklemini, sonuçta eklem kapsülü çok sertleşiyor ve kalınlaşıyor. Kalınlaşmış ve sertleşmiş olan kapsülü çepeçevre 360 derece gevşeterek omuzu tekrar eski haline kavuşturuyoruz.
Sürekli omuzu çıkan kişiler var. Bu tür hastalara neler öneriyorsunuz?
Omuz çıkıkları daha çok 30 yaşın altındaki gençlerde karşımıza çıkıyor. 20 yaşın altındaki omuz çıkıklarının yüzde 90’ı tekrar ediyor. Diyelim ki 18 yaşındaki bir gencin omuzu çıktı. Bunun tekrar çıkma olasılığı yüzde 90’ın üzerindedir. Tekrarlayan omuz çıkıklarına cerrahi müdahale gerekmektedir. İki türlü cerrahi tedavisi var: birincisi kapalı artroskopik bir de açık cerrahi teknikler var. Kemikte çıkıklara bağlı olarak çok fazla ezilme yoksa o zaman artroskopik olarak hiç açmadan kapalı yöntemlerle eklem kapsülündeki bu yırtığı tedavi ederek omuzun tekrar çıkmasını engellemiş oluyoruz. Biz omuz çıkığı tekrarlayan hastalara bir an önce artroskopik cerrahi yöntemi tavsiye ediyoruz. Çünkü omuzun her çıkması omuz eklemi içerisinde bir hasara neden oluyor ve eklem kıkırdağında bir aşınma oluyor. Bunun sonucunda ileri yaşlarda eklemde kireçlenme gelişiyor. Dolayısıyla bunu engellemek için erken dönemde tekrarlayan omuz çıkıklarında artroskopik olarak kapsül tamirini tavsiye ediyoruz.
Son günlerde çok sık duymaya başladığımız bir hastalık var. Tenisçi dirseği nedir ve tedavisi nasıl yapılır?

Gerçek anlamda bir hastanın tenisçi dirseği olması için tenis oynamasına gerek yok. Ev hanımlarında çok sık karşılaşıyoruz. Çünkü evde çaydanlık kaldırıyor, sürahi kaldırıyor, ev temizliği yapıyor dolayısıyla kolunu çok kullanıyor ev hanımları ve ağır işlerde bulunuyorlar. Böylece tenisçi dirseği hastalığı ile karşı karşıya kalıyorlar. Bu hastalık aslında ön kolunun el bileğini yukarı kaldıran kasların dirseğe yapışma yerinde tahrişe nede olan bir hastalık. Zorlamayla ortaya çıkan bu hastalık konservatif yöntemlerle yani ameliyata gerek kalmadan iyileşiyorlar. 

29 Aralık 2016 Perşembe

Her Çocuğun İlk Hayali: Velespit...

“Çocukken, bana ait bir bisikletimin olmasını hayal ediyordum. Hayalim gerçek olduğunda Liverpool’daki, hatta belki de dünyadaki, en mutlu çocuk ben olmuştum. Sanki o bisiklet için yaşıyordum. Diğer çocuklar bisikletlerini bahçeye bırakırdı, ama ben evin içerisine alırdım hep, hatta ilk gece bisikletimle yatmıştım.”
John Lennon

Çocukluğumuzun vazgeçilmezi, hatta en büyük hayalidir bisiklet. Ailemize bir konuda başarı sözü verirken hep ödül beklentimizdir. Daha başarılı olmak için çok çalışma ve hatta hırslanma nedenimizdir. Şimdi birçoğumuz, her ne kadar kendi ayaklarımız üstünde durmaya başlayınca tekerleklerine boncuklar taktığımız çocukluk hayalimizi ötelese de bisikletin hayatımızda yeri her zaman bir başkadır.
Medlife Adana dergimizin bu sayısında sizlere çocukluğumuzun vazgeçilmez eğlence kaynağı olan bisikleti anlatacağım.
Bisiklet günümüzde kadın ve erkeklerin birlikte yapabildiği özel bir sağlık sporudur. Oldukça ustalık isteyen bu sporda başarı için önemli olan çok çalışmaktır. Peki çocukluğunuza geri dönüp hayalini kurduğunuz bisikleti almaya karar verdiniz ve bu sporun değişmez bir par
çası olmak istiyorsunuz ne yapacaksınız?
Öncelikle bisikletin size ne gibi faydaları olacağını belirtmekte yarar var. Bisiklete binmeye başlayınca varmak istediğiniz noktaya daha çabuk ulaşabilirsiniz. Ayrıca sporu dışarda gerçekleştirdiğimiz için gün ışığından daha çok faydalanırız. Sürekli egzersiz halinde olduğumuzdan dolayı bağırsaklarımızın daha çok çalışmasını sağlarız. Bu da özellikle şişkinlik hissimizin azalması demektir. Ayrıca düzenli şekilde bisiklet sürmek, vücudumuzun bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklarla daha kolay baş etmemizi sağlar. Aynı zamanda kalp ve damar hastalıkları, diyabet, yüksek tansiyon ve obezite riski azalır. Ayrıca bisiklet sporu ailecek yapabileceğiniz ender spor dallarından biridir. Günün yoğun temposundan kurtulup ailenizle eğlenceli zaman geçirmek istiyorsanız bisiklet bu konuda size yardımcı olabilir.
Sıra geldi bisikletimizi seçmeye.
Şehir içi bisiklet: Özel bir durumdan ziyade adından da anlaşılacağı gibi şehir içi kullanımlara göre tasarlanmış bisiklet türleridir.
·         Tekerlek çapı büyüktür ve incedir. Yere daha az temas eden ve daha büyük çaplı tekerlek, daha az enerji ile hızlanmak anlamına gelir
·         Genellikle vites aralıkları çok kondisyon gerektirmeyecek bir aralıkta yapılırlar.
·         Konforludurlar.
·         Üzerindeki ekipmanlar genellikle dağ bisikletlerindekilerle aynıdır ve ağırlıkları bu yüzden eşittir.
·         Tekerlekleri ince olduğu için sadece asfalt kullanımına uygundurlar. Toprak vb. yollarda kullanımı zor, arazide ise mümkün değildir.
Dağ bisikleti: Zorlu parkurlara göre tasarlanmış, her türlü arazi şartlarına uygun bisikletlerdir.
·         Kalın ve dişli lastikleri sayesinde diğer bisikletlere göre yol tutuşu her zaman iyidir. İstenilen her şartta kullanılabilir.
·         Normal bir dağ bisikletinin lastikleri 26″ olacaktır. Uzun turlarda ya da uzun soluklu asfalt kullanımında yüzeyi kalın ve çapı ufak olan bu tekerleklerden dolayı daha fazla enerji sarfiyatına neden olacaktır.
Yol/Yarış bisikletleri: Sürat ve uzun mesafe kullanım için tasarlanmışlardır. Daha ince ve daha büyük tekerlekleri (28″, 29″ gibi) vardır.
·         Hafiftirler
·         Büyük tekerlekleri sayesinde daha az enerji ile hızlanmaya müsaittirler.
·         Konforsuzdurlar.
·         Vites aralıkları esnek değil ve güç ile hız odaklıdır ve kullanmak için kondisyon gerektirirler.
Katlanabilir bisiklet: Kısa mesafeli şehir içi kullanımları için ideal bisikletlerdir. İş yerinizde masanızın altında rahatlıkla muhafaza edebileceğiniz türden araçlardır.
·         Portatif ve kolay taşınabilmesi.
·         Hafif olması.
·         Geniş vites aralıklarıyla sıfır kondisyon ile ulaşımı mümkün kılar.
·         Küçük tekerlekleri uzun turlara uygun değildir.

Bisiklet her ne kadar çocukluğumuzun değişmez bir öğesi olsa da aynı zamanda şehir trafiğinin de bir parçasıdır. Nasıl motorlu taşıtlarda uymamız gereken kurallar varsa bisiklet için de bazı görevleri yerine getirmek gerekir. Her şeyden önce bisiklet alırken lastiğinden tutun da pedallarına kadar her ayrıntıyı iyice incelememiz gerekir. Bu inceleme size hem güvenlik anlamında yardımcı olacak hem de kullanma alanınıza göre sürüş rahatlığı sağlayacaktır. 

26 Aralık 2016 Pazartesi

MEME KANSERİ HAYATINIZIN SONU DEĞİL

Meme kanseri tüm dünyada olduğu gibi bölgemizde de çok dikkat edilmesi gereken bir sorun. Son yıllarda görülme sıklığı oldukça artan meme kanseri kadınlarda en sık karşılaşılan kanser çeşidi. Özellikle son dönemde gerçekleştirilen tedavi yöntemleriyle hastalıktan kurtulma riskimiz artsa da en önemli tedavi yöntemi umudu kaybetmemek. Meme kanseri konusunda yaptığı çalışmalarla hastalarına umut olan hastanemiz Genel Cerrahi Uzmanı (Cerrahi Onkolog) Doç. Dr. Tamer Çolakoğlu’na meme kanserini sorduk.
Meme kanseri nedir?
Meme kanseri, memenin kötü huylu hastalığı olarak tanımlanabilir. Klasik olarak meme kanalından gelişir ve bu kanaldan bir tane sağlıklı hücrenin kontrolden çıkar. Zaman içinde bir kitle haline gelir.
Meme kanserinin belirtileri nelerdir?
Meme kanserinin belirtilerini, memede ele gelen kitle, meme başında kendiliğinden olan kanlı akıntı, meme başının içeriye çökmesi, meme derisinde izah edilemeyen kızarıklık ya da derinin portakal kabuğu halini alması şeklinde özetleyebiliriz. Meme kanseri birçok hastada herhangi bir bulgu vermez. Hastalık görüntüleme yöntemlerinde saptanır. Bu hasta grubu genelde erken evre meme kanseridir.
Memedeki her kitle kanser midir?
Memedeki her kitle kanser değildir. Açıkçası memedeki kitlelerin büyük çoğunluğu iyi huylu kitlelerdir. İyi huylu kitleleri içi sıvıysa kist, katıysa fibroadenom veya filloides tümör olarak üç ana gruba ayrılır. Filloides tümörler yarı hareketli fibroadenomlardan ayırımı zor olan kitlelerdir.
Meme kanseri tüm dünyada kadınların en sık karşılaştığı kanser çeşidi. Bölgemizde de hastalığın görülme sıklığı oldukça fazla. Kadınlar bu konuda nasıl önlemler almalıdır?
Meme kanseri kadınların en sık yakalandığı kanser sıralamasında ilk sırada ve de bu fark giderek açılıyor. Her bayanın hiçbir ek riski yoksa bile, 25- 40 yaş arası 2 yılda bir meme muayenesi ve ultrason, 40 yaşından itibaren 70 yaşına kadar yılda bir düzenli olarak meme muayenesi, mamografi ve ultrason yaptırmasını öneriyoruz.
Erken teşhis ve mamografi, meme kanseri konusunda oldukça sık duyduğumuz kavramlar. Bunların önemini anlatabilir misiniz?
Meme kanseri dünyada erken yakalanırsa, astım ve romatizma gibi sizin yaşamınızı tehdit etmeyen ama hayatınız boyunca birlikte yaşamanız gereken bir hastalık haline büyük bir oranda gelmiş durumda. Bu hastalığın hayatınızı tehdit etmemesini sağlamak için amacımız hastalığı kanserleşme olmadan çeşitli risk analizleri ile ortaya koyup başından önlemeye çalışmak, aşikar bir kanser olmuşsa da bunu erken evrede yakalamak olmalıdır. Düzenli takip ve gerekirse mamografi, ultrason veya meme MR’ı gibi görüntüleme yöntemleri olası meme kanserini ya da kanser öncesi durumları ortaya koymada başarımızdaki en önemli unsurlardır.
Meme kanserini tetikleyen ve riski arttıran faktörler nelerdir?
Meme kanseri için en önemli risk faktörleri kadın olmak ve yaşlanmaktır. Diğer faktörleri önem sırasına göre sayarsak, yakın akrabalarınız özellikle anne, kız kardeş veya teyzenizde meme kanseri olması, erken adet görmek, geç menopoz olmak, uzun süre alınan kadınlık hormonu, kilo, aşırı alkol, sigara, radyasyona maruz kalmak, meme kanserini arttıran risk faktörlerindendir.
Son zamanlarda oldukça sık duyduğumuz risk hesaplama yöntemi nedir? Hastanenizde uygulanıyor mu?
Biz artık meme kanserini erken yakalamak kadar kanser öncesi bir dönemde yakalamak istiyoruz. Dahası bir kadının meme kanserine yakalanma riskinin ne kadar yüksek olduğunu ortaya koymak istiyoruz. Meme kanseri olma ihtimali çok yüksek kadınlarda, her iki memeyi boşaltıp genelde protez ya da kendi dokusu ile meme rekonstrüksiyonu yaparak kanseri önleyici ameliyatlar yapıyoruz. Bu meme kanseri olma ihtimalini yüzde 1 ile 5 arasına kadar düşürüyor. Son zamanlarda ileri meme merkezlerinde bayanların meme kanseri olma konusunda taşıdıkları risk hesaplanıyor eğer ihtiyaç olursa bayanlara genetik danışmanlık veriliyor. Biz de merkezimizde bunları yapıyoruz.
Risk hesaplama yöntemi özellikle son dönemde magazinde yer alan bazı ünlülerin çok sık başvurduğu bir yöntem. Bu işlemi gerçekleştiren ünlülerin gerçekleştirdikleri işlemle ilgili bilgi verebilir misiniz? Genetik çalışma yaptılar mı?   Her kadın bunu yapmalı mı?
Meme kanserlerinin yaklaşık yüzde 5’i genetik geçişlidir. Genetik geçişli bir hastalıkta en önemli kanser  BRCA1 ve BRCA2 genlerindeki mutasyon dediğimiz bozulmalardır. Eğer ailenizde anneniz, kız kardeşiniz, teyzeniz veya kızınız gibi iki yakın akrabanızda biri menopoz öncesi 2 meme kanseri varsa, üç yakın akrabanızda meme kanseri varsa, bir yakın akrabanızda erkek meme kanseri varsa, yine yakın bir akrabanızda çift taraflı meme kanseri ya da meme kanseriyle birlikte yumurtalık kanseri varsa, siz genetik geçişli bir meme kanseri olma adayı olabilirsiniz. BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonu saptanan bir kadının meme kanseri olma ihtimali yüzde 80 üzeri, yumurtalık kanseri olma kanseri olmak ihtimali de yüzde 40’ın üzerine çıkıyor.
BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonu nasıl bakılıyor ve Gen mutasyonu varsa yaklaşım ne oluyor?
BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonu sıklıkla kanda çalışılıyor. Gen mutasyonu saptanan bayanlarda önce yumurtalıkların alınması, bir süre sonra iki memenin boşaltılması ile birlikte meme rekonstrüksiyonu yapmak gerekiyor. Meme rekonstrüksiyonu sıklıkla meme proteziyle ya da kişinin kendi dokusuyla yapılıyor.
Memenin boşaltılması meme kanseri riskini tamamen ortadan kaldırır mı?
Memenin boşaltılması meme kanseri riskini tamamen ortadan kaldırmaz ama meme kanserine yakalanma ihtimalini Yüzde 1-5’e kadar ciddi anlamda azaltır.
Gen mutasyonu bakılan ve de mutasyon saptanmayan hastalara yaklaşım ne olmalıdır?
Gen mutasyonu saptanmayan hastaların tümünün yakın akrabalarında meme kanseri olduğundan bu kişilerin ailesel olarak meme kanserine yatkın olduğu ve meme kanseri açısından yüksek riskli olduğu unutulmamalı ve yakın olarak takip edilmelidirler.
Ailesel meme kanseri nedir?
Meme kanserlerin %10-15’i ailesel diğer adıyla familyal kanserlerdir. Bu meme kanseri grubunu, gen mutasyonu bakılıp anormallik saptanmayan ve yakın akrabalarında çok sayıda meme kanseri olan hasta grubu oluşturur. Ailesel yatkınlıklarından dolayı meme kanserine yakalanma riski yüksek kişilerdir. Tecrübeli bir meme cerrahı tarafından yakın takip edilmelidirler. Bu kişilere bireyselleştirilmiş yaklaşımlar ile risk analizleri yapılmalıdır.
Bireyselleştirilmiş Yaklaşımlardan kastettiğiniz nedir? Kimlere öneriyorsunuz?
Meme kanserinin yaklaşık % 80 rastlantısal olarak ortaya çıkar. Yakın zamana kadar tarama programları meme kanserini erken aşamada yakalama oranını ciddi anlamda arttırdı. Başarılı bir şekilde meme kanserine bağlı ölümlerin azalmasına neden oldu. Zaman içinde görüntüleme yöntemlerinde, cerrahide ve genetikteki gelişmelerle, bir bayanın kişisel özellikleri hesaba katılarak meme kanseri olma riski değerlendirilebilir bir hale geldi. Örnek vermek gerekirse, ailesinde meme kanseri olan, meme yapısı yoğun ve kadınlık hormonu alan bir kadının, aile hikayesi olmayan, emzirmiş ve ekstra bir risk faktörü taşımayan birine göre meme kanserine yakalanma olasılığı çok daha yüksektir.  Biz her kadını bireysel olarak değerlendirip, nasıl takip edeceğimizi, hangi görüntüleme yöntemlerini uygulayacağımızı birebir belirliyoruz.
Kadınların kendi kendine muayene etme yöntemleri nasıl olmalıdır?
Biz her bayana ayda bir defa bir adet bitimine yakın bir banyo sonrası kendi ile baş başa olduğunda yani sakin huzurlu bir ortamda olduğunda iki göğsünün her birine en az bir beş dakika ayıracak şekilde muayene etmesini öneriyoruz. Muayene etme yöntemleri, önce ayna karşısında göğüslerinde bir değişiklik var mı yok mu diye bir kendini 45 derece 90 derece çevirerek elini beline koyup sıkacak şekilde öneriyoruz. Sonra yatağa uzanıp sırtına bir yastık koyup kolunu başının arkasına aldıktan sonra işaret, orta ve yüzük parmaklarıyla birlikte dairesel hareketlerle göğsünde ele gelen bir kitle olup olmadığını ve mevcut olan meme yapısında bir değişiklik olup olmadığını fark edebilirse dikkat etmelerini istiyoruz.
Yeni tanı konulmuş hastaya nasıl yaklaşılmalıdır?
Meme kanseri tanısını yeni almış bir hastada,  ilk olarak hastalığın hangi aşamada olduğunu anlamak istiyoruz. Meme kanserinin evrelemesinde, merkezimizde biz PET–CT çekiyoruz. PET-CT bize kemik, akciğer, karaciğer gibi uzak organlarda hastalık olup olmadığını ortaya koyuyoruz. İkincisi koltuk altı hakkında ciddi bir fikir veriyor. Eğer hastanın koltuk altında hastalık varsa biz bu hastaları önce kemoterapiye gönderiyoruz. Buna neo-adjuvan tedavi deniyor. Hastalığı erken aşamaya getirmeye çalışıp tekrar değerlendiriyoruz. Son olarak PET-CT bize hastanın meme koruyucu cerrahiye uygun olup olmadığı hakkında da bir fikir veriyor. Hastada meme koruma konusunda bir netlik yoksa bu hastalara meme MR’ı yapıyoruz.
Her meme kanserli hastanın memesi alınmalımıdır?
Hayır. Görüntüleme yöntemleri sonucunda meme korumaya uygun olan hastalarda memesinin tümünün alınmasının meme koruyucu ameliyatlara üstünlüğü olmadığı artık bilinmektedir.
Her meme kanserli hastanın koltukaltı lenf bezleri temizlenmelimidir?
Hayır. Gerek muayene gerekse görüntülemelerde koltuk altının temiz olduğunu düşünüyorsak meme başından bir ilaç verip koltuk altındaki ilk olası sıçrama ihtimali en yüksek olan lenf bezini bulup çıkardıktan sonra mikroskopa gönderiyoruz. Bu lenf bezine Bekçi diğer adıyla Sentinel lenf nodu diyoruz. Patoloji sonucunu yaş kesit dediğimiz yöntemle o anda öğrenebiliyoruz. Patoloji sonucu temizse, koltukaltı lenf bezlerini temizlemiyoruz.
Koltukaltı lenflerinin temizlenmemesinin avantajları nelerdir?
İki önemli avantajı vardır. İlki, hastalığın memede sınırlı kaldığının, yani erken evre olduğunun kanıtıdır. İkincisi, hayat kalitesi ve konforunu arttırmasıdır. Koltukaltı lenf bezleri temizlenmeyen hastalarda lenfödem dediğimiz kolun şişme olasılığı çok düşüktür. Kol hareketlerinde bir kısıtlamaya gerek yoktur.
Koltukaltı lenflerinde tutulum olan her hastada koltukaltı temizlenmelimidir?
Yakın zamana kadarkoltuk altında lenf bezi tutulumu olan hastalara koltukaltı lenf bezi temizliği yapılırdı. Son dönemlerde, biz bu hastaları önce kemoterapiye gönderiyoruz. Sıralamayı değiştirip ameliyatı, kemoterapi sonrasına bırakıyoruz. Buna Neoadjuvan tedavi deniyor. Bir çok hasta bu tedaviye iyi cevap veriyor ve memedeki kitleyle birlikte koltuk altındaki hastalıklı lenf bezleri kaybolabiliyor. Bu grup hastada ameliyat sırasında bekçi lenf nodu örneklemesi temiz gelirse, koltukaltı temizliği yapmıyoruz.
Meme kanserinin cerrahi tedavisinde başka yenilikler varmıdır?
Evet. Meme kanderinin tedavisindeki başarının artması sonucu, hastalar zaman içerisinde estetik kaygılarını daha çok dile getirmeye başlamışlardır. Bunun sonucunda onkoplastik cerrahi uygulamaları ortaya çıkmıştır. Son yıllarda popülaritesi oldukça artan onkoplastik cerrahi sağladığı çeşitli avantajlarla özellikle kadınların ilgisini çekmektedir. 
Onkoplastik cerrahi  nedir?
Onkoplastik cerrahi, meme kanserinin cerrahi tedavisinin daha iyi bir kozmetik sonuç elde etmek amacıyla, plastik cerrahi prensiplerine uygun bir şekilde yapılması şeklinde tanımlanabilir. Amaçlarını; meme koruyucu yapılması zor ameliyatları, meme koruyucu haline getirebilmek. Memesinin tümü alınan bayanlarda karın veya sırt kası gibi vücuda ait dokuları kullanarak yada silikon protezlerle yeni bir meme yapmak, meme koruyucuya uygun, hacimli memesi ve pitozu olan bayanlarda  her iki memeyi küçülterek kanserin tedavisini sağlamak şeklinde özetlenebilir.
Onkoplastik cerrahi  kanser açısından güvenli ameliyatlarmıdır?
Evet, kanser açısından son derece güvenli ameliyatlardır.
Kadınların en çok merak ettiği konu olan silikon sağlığa zararlı m?
Sağlığı tehdit etmeyen son derece uygun materyallerdir.
Meme sağlığı ve beslenme hakkında önerileriniz olur mu?
Bir bayanda kandaki kolestrol yağ dokusunda kadınlık hormonuna döndüğü için meme kanseri riski artıyor. Yani kilo almamak gerekiyor. Bu yüzden dengeli beslenmek çok önemli.  Özellikle spor yapmak kanser riskini azaltıyor. 


12 Temmuz 2016 Salı

KARATAŞTA BİR ANTİK KENT-MAGARSUS



Biz Adanalılar genellikle hafta sonları denizle buluşup şehirden biraz uzaklaşmak istediğimizde soluğu Yumurtalık’ta ya da Karataş’ta alırız. Denizle ve doğayla buluşmak için en fazla 1 saat mesafedeki bu duraklarda günü kurtarıp sahilde yemeğimizi yiyip döneriz çoğunlukla. Kafamızı pek yormayız başka şeylere. Ama geçen yıl tesadüfen tabelasını görüp ziyaret ettiğim, Efes’i Aspendos’u aratmayacak büyüklükte ve güzellikte bir antik tiyatroyla karşılaştım Karataş’ta “Magarsus”. Yolda tabelaları takip ederken bu kadar güzel bir şeyle karşılaşacağımı hayal etmemiştim. Her şeyden önce o kadar güzel bir manzarası vardı ki… Gezip gördükten sonra buradan kim bilir kaç kişi haberdardır diye düşündüm. Malum, yurt dışıyla kıyaslayınca pek önemsemeyiz benimsemeyiz biz tarihimizi ve bize miras kalanları. İşte bu yüzden yazmak istedim herkes bilsin ve gidip görsün istedim. Amfinin basamaklarından birine oturup denize bakarak bundan 2500 yıl önce burada birilerinin var olduğunu düşünmek, bilmek inanın müthiş bir duygu. Bence bu hafta sonu kendinize bir iyilik yapın ve Magarsus’a uğrayın , tabii gitmişken sahilde deniz kokusuyla ve güzel bir balık sofrasıyla günü kapatmayı unutmayın
.
Magarsus, yaklaşık 2500 yaşında olan ve tarihi M.Ö.5’inci yüzyıla kadar uzanan antik bir kent. Tipik bir Helen tiyatrosu özelliği taşıyan Magarsus Antik Kenti kendi adına para bastırabilecek kadar güçlü krallara ev sahipliği yapmış görkemli ve önemli bir yerleşim bölgesi. Her ne kadar günümüze sadece kent surları ve tiyatrosu kalsa da Karataş ilçesi’nin sokaklarında gezdiğinizde Magarsus’un tarihi dokusunu içinizde hissedebiliyorsunuz.

Planlı İlk yerleşim yerlerinden biri olan antik Magarsus'un m.ö.1400 ile m.ö.1200 lü yıllar arasında kurulduğu Alman Prof.Th. Bossert tarafından yapılan araştırmalarla ortaya ko-nulmuştur.
Bu antik kent, Karataş’ın 5 km batısında yer alır Grek, Roma ve Bizans dönemlerinde önemli bir yerleşim kenti özelliğini gösterir.
Magarsus ilkçağ’dan ortaçağa kadar Akdeniz ticaretini ellerinde bulunduran Fenika, Rodos, Girit, Venedik, Ceneviz hatta Portekizli deniz ticaret filolarının uğradıkları gelişmiş bir ticaret kentiydi.
Roma imparatoru Justinyen, Mısır seferi'ne giderken buraları İstila etmiş Magarsus kalesini de yıkmıştır.
Batı Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Kilikya eyaleti İle Magarsus kenti de Bizans sınırlarına alınmıştır.
Magarsus askeri açıdan önemli bir noktaydı. Kent kalesi, Ceyhan nehri boyunca sıralanan Mallos, Mopsuhestia, Hemite, Hierapolis ve Asitavanda kentlerinin kilit noktasını oluşturuyordu Çünkü Prof. Bossert'in de açıkladığı gibi Magarsus kentinin kalesinin sağ bâtısından Ceyhan nehri denize dökülürdü.
Ticari yük gemileri, Magarsus denetiminde hemen kalenin dibindeki batı ağzından Ceyhan nehrine girerek, bugünkü Kızıltaha köyünde yer alan antik Mallos kentine ulaşır, getirdikleri yağ, şarap, sabun ve zeytini satar, buradan da tahıl baharat ile ipek ve canlı hayvan götürürlerdi. Bazen gemilerin Misis'e ulaştıkları da görüldü.
Roma İmparatorluğu çağında Çukurova en parlak dönemlerini yaşamıştır. Buradan götürülen tahıllar Roma imparatorluk sarayına ulaşırdı. Persler döneminde ise canlı hayvan olarak, at ticareti yapılırdı. Tarımsal dönemi antik çağların derinliklerine uzanan dönemlerde bu bölge için çok önemli savaşlar verilmiştir.
Homerous'un İlyada'sı Magarsus'un, Misis'i kuran Mopsos'un Turuva savaşlarında tanışıp Çukurova'ya getirdiği Yunanlı Anfloksos tarafından kurulduğunu yazar. ve Anfloksos'un iktidar hırsıyla m.ö.1184 yılında Çukurova'ya hakim olma isteğiyle Mopsos'un da deniz ticaretini engellediği gerekçesiyle olmalı ki, kanlı savaşlara tutuşurlar. Bu nedenle ikisinin de bu kentin tiyatrosunda savaşa tutuştuğunu ilyada'dan öğreniyoruz.
Yani Magarsusun ilk çağların gerilerinde Helenistik bir kent olduğunu .ve Olympus'ta yaşayan birden çok tanrıya inanan insanların kenti olduğunu anlıyoruz.

ÖZGÜRLÜĞE AÇILAN KAPI: MOTOSİKLET

İnsanoğlu şimdiki zamanı yaşamasına rağmen aklında ya geçmişi ya da geleceği vardır. Akşam yemek yerken kafanızda, bir yandan gün boyu yaptıklarınız, diğer yandan da yemekten sonra izleyeceğiniz dizi film olabilir. Yani şimdiki zamanı yaşarken aklımız aynı anda hem gelecekle hem de geçmişle meşguldür.  Ama Motosiklet kullanırken kafanızda sadece, çok dikkatli olmanızı gerektiren şimdiki zaman vardır. Düşünün saatte 100 km hızla giderken etrafınızdaki demir yığınlarından sizi koruyan tek şey kaskınızdır. Bizim için çok tehlikeli olduğunu düşündüğümüz bu sporu hastanemizin motosiklet tutkunu olan Doç. Dr. Alihan Derincek ve Uzm. Dr. Süleyman Tatlı doktorlarımıza sorduk.

Motosiklet kullanmaya ilk ne zaman başladınız?
Alihan DERİNCEK: 3 yıldır kullanıyorum
Süleyman TATLI: İlk Lise yıllarında arkadaşların motorunu kullanarak başladım
Bu motosiklet tutkusu nerden geliyor?
Alihan DERİNCEK: Aslında motorlu taşıtlara ilgim çocukluğumdan beri var. Küçük yaşlardan itibaren bisiklete bindim hatta tüm yaz tatilim bisiklet üzerinde geçerdi. 10 yaşımda ilk kez mobilet kullandım ve çok zevk aldım. Çünkü bisiklete göre oldukça hızlıydı.  Düşmeden sürebildim ve mahallede çok sükse yaptım. Sanırım tutkuya ait ilk tohumlar o zaman yeşermeye başladı. Sonra yıllar boyu ilgim daha çok otomobiller üzerine oldu. Çünkü yollarda ya da çevremde çok fazla motosiklet görmüyordum. Yıllar içinde Türkiye’de motosiklet sayısı arttı. Her tarz ve her zevke uygun motorlar gelmeye başladı. İnsanlar artık ulaşım aracı olması dışında, keyif amaçlı motosiklet kullanmaya başladı. Bende tekrar bu iki tekerli canavara binmeye karar verdim
Süleyman TATLI:  İlk bisikletle başlayan daha sonra başka motosiklet kullanıcıların arkasında seyahatimde ilk rüzgarı aldığımda işte benim tutkum, aracım dedim. İnsana özgürlük hissi veriyor.
Bize motosikletinizden bahseder misiniz? İlk motosikletiniz mi eğer değilse ilk motosikletiniz neydi?
Süleyman TATLI: Şu an kullandığım makine İtalyan üretim Ducati Scrambler İcon 800 CC çift silindir. İlk kullandığım motor 30 yıl önce çift Jawa 350 CC
Alihan DERİNCEK: İlk motosikletim Suzuki DL 650 idi. Daha çok Enduro özellikli bir motordu. Sonra tarz değiştirdim ve daha racing özellikler taşıyan Honda VFR 800 aldım. Her şey eşimle bir motosiklet mağazasında gördüğüm İntruder 800 M Chopper tarzı motoru görene kadarmış. Oldukça yakışıklı ve kaslı bir görünüme sahipti. Çok etkilendik ve bir sürede bu motora bindik. Son olarak şu an BMW 1200 GS marka bir motora sahibim.
Üye olduğunuz gruplar var mı? Motosiklet gezilerine ve etkinliklerine katılıyor musunuz?
Süleyman TATLI: ÇEMK Çukurova Enduro Motosiklet Kulübü grup halinde Enduro Makinelerle Toros Dağları gezileri amatör Enduro arazi, kum pisti yarışları, en son bu yıl Manavgat Motosiklet Festivali
Alihan DERİNCEK: Beraber tura çıktığımız bir grubumuz var. Katı kuralların olmadığı, üyelik gerektirmeyen  sadece beraber sürüş yapmaktan keyif aldığımız fırsat bulanın sürüşe geldiği bir grup.
Motosikletle ilgili daha önce eğitim aldınız mı?
Süleyman TATLI: Gençlik yıllarında herhangi bir eğitim almadan kendi gözlem kazandığımız tecrübelerle başladık ancak motor gücü yüksek CC makinelerle ilgili ileri sürüş teknikleri engellerden zıplama, arazide atlama,kumda sürüş teknikleri eğitimleri aldım.
Alihan DERİNCEK: Motosiklet almadan önce tabii ki eğitim aldım. Bu eğitim önce kapalı alanda başladı. Kapalı alanda eğitim sonrası yol sürüş eğitimleri aldım. Sonra eğitmenim ‘güvenli sürüş yapabiliyorsun, motosiklet almanda sakınca yok’ dedikten sonra ilk motorumu aldım. Çok kısa bir süre önce  ileri sürüş tekniklerini içeren sertifikalı diğer bir eğitim daha aldım. Bu eğitim bundan sonra alacağım master eğitimlerin temelini oluşturacak. Yani öğrenme hiç bitmeyecek, tıpkı kendi mesleğimde olduğu gibi.
Bize motosikletinizle yaptığınız en uzun yolculuğunuzdan bahseder misiniz? Ne hissettiniz?
Alihan DERİNCEK: ADANA-KARADENİZ-BATUM (Gürcistan) şeklinde yaklaşık 2800 km uzunluğundaki,  geçen yaz Dr Koray Görücü ile yaptığım yoldur. Yaklaşık 10 gün sürdü ve hayatımda yaptığım en keyifli karayolu yolculuğu idi. Ağustos ayında Karadeniz yaylalarının serinliği, orta Anadolu’nun yemekleri ve Batum sahilleri bir harikaydı. Tabii ki yol arkadaşımın seyahate kattığı neşe ayrı bir terapi oldu
Süleyman TATLI: Yaptığım en uzun yolculuk Adana-Afyon-Bursa arası. Kapalı araçla seyahat ayrı, motosikletle ayrıdır. Direk havayı, rüzgarı hissedersiniz. Görüş alanınız daha geniştir. Kendinizi özgür hissedersiniz. Yolun bittiği yerde bile yolunuza devam edersiniz. Çevreye, doğaya çok yakın, iç içe olursunuz. Ancak efor sarf eder, yorulursunuz. Aslında motor kullanmak da bir nevi spor yapmaktır.
Motosikletinizi yalnız kullanmayı mı tercih ediyorsunuz yoksa yanınıza yolcu alır mısınız?
Alihan DERİNCEK: Mümkünse uzun yola tek başıma çıkmayı tercih etmiyorum. Zira yolda her şey olabilir ve yardıma ihtiyaç halinde 2 kişi olmak her zaman daha iyidir. Fırsat bulabilirsek eşimle seyahatlere çıkıyoruz. Onun keyfi de apayrı oluyor tabi ki.
Süleyman TATLI: Genelde artçı almayı sevmem, ancak zorunlu hallerde eşim ve çocuklarımı güvenli ortamlarda alırım.
Koruma ekipmanları ve motosiklet elbisesi kullanıyor musunuz? O olmadan kesinlikle binmem dediğiniz bir ekipmanınız var mı?
Süleyman TATLI: Genelde tam koruma dediğimiz kask, sırtlık, omurga koruma dirsek, omuz korumalı mont, eldiven, bot. Kasksız yola çıkmam abi!
Alihan DERİNCEK: Tüm ekipmanlarımı tam olarak giyerim. Kask, motosiklet montu ve pantolonu, çizme, eldiven. Bunlar olmadan asla yola çıkmam. Hepsi gerekli ,sadece kask yetmez. Motosiklet kazalarında ekipmansız sürücülerin başına neler geliyor çok iyi biliyorum çünkü bu şekilde çok hasta ameliyat ettim.  Tabii ki sadece ekipman yetmez güvenli sürüş tekniklerini bilmek ve bunları doğru uygulamak çok önemli. İyi sürücü riskler oluşmadan bunları gören ve ekarte eden sürücüdür.
Bir motosiklet meraklısı olarak bize başınızdan geçen en ilginç olayı anlatır mısınız?
Süleyman TATLI: Şanlıurfa GAP Arenada, Dünya Akrobatik Motosiklet Şampiyonası’nda 30-40 metre uçan motosikletleri gördükten sonra aynı motosikletten bende de var deyip, Balcalı Sarıçam Ekstrem Parkurunda motosikletimle traktör tekerleği üzerinden atlamak istedim. Lastiğe çarpan motor hızla havaya doğru yükseldi. Yer gök birbirine karıştı. Motor ayrı, ben ayrı yere düştüm. Allah’tan koruma ekipmanları vardı fazla hasar almadan atlattım. Ara sıra belim hala ağrır.
Alihan DERİNCEK: Yolda tabii ki çok şey yaşanıyor. Karaisalı’yı geçtikten sonra Bucak kasabasına doğru ilerlerken yerleşim yerlerinden uzakta bir bölgede keyifli bir şekilde virajlara girerken, keskin bir virajın sonunda yolun tam ortasında bir büyükbaş hayvan sürüsü gördüm ve frene sonuna kadar bastım, motor son anda durdu. Grup lideri inek ile resmen burun buruna geldik. Yaklaşık 5 sn o da ben de hareket edemedik. Aklımdan sürekli nasıl kaçabilirim diye düşünüyordum ancak geri de gidemiyordum zira virajın içindeydim. Sürü de hareketsiz bekliyordu. Etrafta sürü sahibi ya da çoban da yoktu. Tam nasıl kaçarım diye düşünürken, neyse ki düşman olarak algılanmadım ve sürü asfalta işaretler bırakarak ağır adımlarla uzaklaştı. Sanırım tepkilerini bu şekilde gösterdiler. Heyecan yerini kahkahaya bıraktı. O virajı her geçişimde tedirgin olmuyor değilim halen.

Türkiye’de ve özellikle Adana’da motosiklet kullanmakla ilgili ne düşünüyorsunuz? Sizce motosiklet kullanma teşvik edilmeli mi? Eğer edilmeliyse neler yapılabilir?
Alihan DERİNCEK: Adana ve çevresi coğrafik olarak sürüşe çok uygun. Doğa sürüşü ya da etraf illere yapılacak çok sayıda rota mevcut. 2 saat mesafe içinde çok güzel lezzet durakları ve muhteşem manzaralar mevcut.
Türkiye’ de Motosiklet kullanımı teşvik edilmeli ancak sürüş eğitimi ciddiye alınmalı. Maalesef sürücü kursları yeterli eğitimi vermiyor. Güvenli sürüş eğitimi almayan adaylara ehliyet verilmemeli.
Diğer sürücülerin de motosikletler konusunda farkındalığının arttırılması şart. Çünkü motosikletler çoğu sürücü tarafından motorlu taşıt olarak algılanmıyor ve hiçe sayılıyor.

Süleyman TATLI: Adana’da, her geçen gün araç sayısı hızla artıyor, ancak yollar kavşaklar, otoparklar yetersiz kalıyor.Ülkemizde ve Adanamız’da trafik sorununun temel çözümü, fertleri bisiklet ve motosiklet kullanmaya teşvik etmek. Ancak Adana’nın şu anki şartlarında, trafikte motosiklet kullanmak inanılmaz tehlikeli, yollar müsait değil. diğer araç sürücüleri sizi araçtan saymıyor, sizi önemsemiyor, küçük araç olduğu için göremeyebiliyor. Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bisiklet motosiklet yolları inşa edilmeli. Trafikte sevgi, eğitim şart.

8 Temmuz 2016 Cuma

14 SENE SONRA GELEN MUTLULUK: KAPAK İNGİLTERE’DEN HAYAT MEDLİNE’DAN GELDİ

Kalp kapağında daralma olan Tuğçe Bengü (14), Özel Medline Adana Hastanesi’nde Çocuk Kalp Damar Cerrahı Doç. Dr. Hakan Poyrazoğlu’nun gerçekleştirdiği açık kalp ameliyatıyla kalp kapağı değiştirilerek tekrar hayata tutundu.

Daha 9 aylıkken Kalp Kapağında daralma olduğu ve büyüdüğünde kalp kapağının değiştirilmesi gerektiği teşhisiyle Çocuk Kalp Damar Cerrahı Doç. Dr. Hakan Poyrazoğlu’na başvuran İrahir ve Sami Bengü çiftinin çocukları Tuğçe, yine aynı doktorun 14 sene sonra gerçekleştirdiği kalp kapağı değişimi ameliyatıyla hayata tutundu.

14 SENE SONRA AYNI DOKTOR

Osmaniye’de yaşayan İrahir ve Sami Bengü çifti, çocukları Tuğçe’de  göğüs ağrısı, çarpıntı ve çabuk yorulma şikayetleri artınca kalp kapağının değişmesi için iyi bir doktor aramaya başladı. Yaptıkları araştırmalar sonucunda 14 sene önce çocuklarına kalp kapağı daralması teşhisini koyan Çocuk Kalp Damar Cerrahı Doç. Dr. Hakan Poyrazoğlu’nu tekrar buldular. Özel Medline Adana Hastanesi Çocuk Kalp Damar Cerrahisi bölümüne başvuran çiftin çocukları tedavi altına alındı ve hemen Tuğçe için uygun kalp kapağı aranmaya başlandı.

GÜZEL HABER İNGİLTERE’DEN

14 yaşına gelene kadar zorlu bir çocukluk geçiren Tuğçe Bengü’nün daralma olan kalp kapağı için beklediği güzel haber İngiltere’den geldi. 56 yaşında bir hastadan alınan kalp kapağı başarılı geçen bir operasyonun ardından Tuğçe’ninkiyle değiştirilerek hastanın tekrar sağlığına kavuşması sağlandı.

Operasyonun ardından Çocuk Kalp Damar Cerrahı Doç. Dr. Hakan Poyrazoğlu yaptığı açıklamada “Hastamızla ilk defa 9 aylıkken tanıştık. Aile kalbinde bir sorun olduğu şüphesiyle bize gelmişti. O zaman yaptığımız değerlendirmeler sonucunda kalp kapağında daralma olduğu teşhisini koyduk. Ama yaşı itibariyle kalp kapağını değiştiremezdik. Biz de büyüdüğünde değiştirilmesine karar verdik. 14 sene sonra hastamızın göğüs ağrısı, çarpıntı ve çabuk yorulma şikayetleri artınca aile tekrar doktor aramaya başlayıp bize ulaştılar. Başarılı geçen bir operasyonun ardından hastamızın kalp kapağını değiştirdik ve tekrar sağlığına kavuşmasını sağladık.” Dedi.


Çocukları sağlığına kavuştuğu için mutlu olduklarını dile getiren anne İrahir Bengü “doktorumuza ve Medline ailesine ne kadar teşekkür etsek azdır. Kendilerinden Allah razı olsun. 14 sene sonra doktorumuzu tekrar görünce gözümüz kapalı kızımızı emanet ettik. Şimdi artık kızımız da diğer çocuklar gibi yorulmadan koşup oynayabilecek. Çok mutluyuz” dedi.