2 Haziran 2017 Cuma

HAYDİ MAHALLE MAÇINA...

Aldım, verdim ben seni yendim… İlk seçenin hep şanslı olduğu, taşlardan kale direkleri yapıldığı yıllar… Birçoğumuzun futbol sevgisinin başladığı zamanlar. Yani çocukluk yılları… Her ne kadar sabah başlayıp akşam ezanına kadar sokak aralarında futbol oynadığımız yıllar geride kalsa da hepimizin içindeki futbol sevgisi hala ilk günkü gibi.
Bir rivayete göre sıradan bir Napolili cebindeki parasıyla önce kendine yiyecek bir şeyler alır sonra da Napoli maçına gidermiş. Cebinde parası kalırsa diğer ihtiyaçlarına harcarmış. Brezilya’da ise en küçük yerleşim yerinde bile kesinlikle bir futbol sahası bulunurmuş. Burada neden futbolu sevdiğimize dair derin analizler yapmayacağız. Bırakalım bu konuyla bilirkişiler ilgilensin. Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi içimizdeki futbol aşkına diyecek söz yok. Ben, içimizdeki futbol aşkıyla harmanlanan ve hayal gücümüzle zenginleşen stadyumlardan bahsedeceğim. Ama öyle Nou Camp’lar Emirates’ler değil. Daha küçük, ‘burada ne mahalle maçı yapardık be’ diyeceğiniz statlar.



Ottmar Hitzfeld Stadı - İsviçre
Deniz seviyesinden 2 bin metre yüksekte yer alan stat, müthiş bir manzaraya sahiptir. 2 bin metre yüksekliği kendisine Avrupa’nın en yüksek futbol sahası olma özelliğini kazandırmıştır. Futbolcuların sahaya ulaşmak için teleferik kullanması gereken stadyuma bir köy takımı ev sahipliği yapıyor.



Marina Bay Stadı - Singapur 
Türkçe karşılığı ‘Marina Bay’daki sal’ olan The Float at Marina Bay en yaratıcı statların başında geliyor. Nedeni ise diğer statlardan fark lı olarak suyun üstüne inşa edilmiş olması. Tamamen çelikten yapılmış bir yüzen platform olan stat, 390 metre uzunluğunda ve 270 metre genişliğinde. 9 bin kişilik kapasiteli stat, 1030 ton ağırlığa kadar taşıyabiliyor. Ayrıca dünyanın en büyük yüzen platformu olma özelliğine de sahip.





Eidi Stadyumu, Faroe Adaları
​Etrafı birçok tepe ve su ile çevrelenen Faroe Adaları'nın Eidi Stadyumu, dünyadaki diğer stadyumların aksine kendini izole etmeyi başardı ve manzarası da kaybolacak gibi gözükmüyor. Stadyumdaki tek sorun, topun saha dışına çıkması halinde Atlas Okyanusu'nu boylayacak olmasıdır.






Osaka Stadyumu, Japonya
Şehrin merkezinde yer alan bu stadyum 31 bin 379 koltuk kapasitesine sahip. Stadın ilginç yanı içinde yerleşim yerinin bulunması. Sahanın yarısında evler bulunan stat 1998 yılında alışveriş merkezine dönüştürüldü.






Gospin Dolac, Hırvatistan

1989 yılında yapılan Gospin Dolac Stadyumu Hırvatistan’ın Imotski şehrinde ve NK Imotski futbol takımına ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda 4000 taraftarlık kapasitesi ile 500 m derinliğindeki bir gölün de komşusu.

22 Ocak 2017 Pazar

Kas ve iskelet sisteminize önem verin

Temelleri çok eskilere dayanan, Yunanca ‘düzgün’ anlamındaki orthesis veya orthos ile çocuk anlamına gelen ‘pedia’ kelimelerinin birleşiminden oluşan ortopedi bilimi, vücudumuzun kas ve iskelet sistemi ile ilgilenen çok önemli bir branştır. Medlife Adana dergimizin röportaj konuğu, hayatını Ortopedi ve Travmatoloji bölümüne adamış çok önemli bir doktor. Özel Medline Adana Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji bölümü Uzm. Prof. Dr. Sercan Akpınar’a sizler için sorduk. 
Hocam siz Ortopedi ve Travmatoloji Bölümüne çok fazla gönül vermiş bir doktorumuzsunuz. 23 – 26 Mart 2016 tarihinde Türk Omuz ve Dirsek Cerrahisi Kongresi başkanlığı yaptınız. Kongreniz nasıl geçti?
Kongre gayet iyi geçti. Sheraton Otel’de bu sene 9. Omuz ve Dirsek Tedavisi Kongresini yaptık. Hem uluslararası hem de ulusal katılımlı bilimsel ve sosyal açıdan zengin bir kongre geçirdik. Japonya’nın en ünlü omuz ve dirsek cerrahlarından olan Dr. Eiji Itoi bize çok faydalı bilgiler verdi. Ayrıca Avrupa Omuz ve Dirsek Cerrahisi Derneği Başkanı rak kolge katıldığı konferansta hem bize dernek açısından hem de Avrupa Derneği ile ilgili sunum yaptı. Ayrıca çok faydalı iki konferans verdi. Bunun yanı sıra Belçika’dan ve Almanya’dan internet üzerinden canlı bağlanarak sunum yaptık. Amerika Birleşik Devletleri’nden internet üzerinden bağlanarak canlı ameliyat gerçekleştirdik. Kongre katılım açısından çok başarılı geçti. Bilimsel ve sosyal olarak çok başarılıydı. İnşallah bundan sonraki kongrelerde de başarılı kongreler geçiririz.
Vücudumuzun diz, omuz ve kalça gibi hareket etmemizi sağlayan eklemlerimiz zarar gördüğünde uyguladığınız artroskopik yöntemde başarılı sonuçlar alıyorsunuz. Bize artroskopik yöntem hakkında bilgi verir misiniz?
Artroskopi kelime anlamıyla artros eklem demek, skopi de bakmak demek. Sonuçta kelime anlamı itibarıyla eklem içerisine bakmak demek. Bu artroskopi aslında vücuttaki bütün eklemlerde yapılabilir. Sonuçta eklemin büyüklüğü ve kullandığımız optik cihazın kalınlığı önemli. Ama en çok artroskopi diz ekleminde, omuz ekleminde, ayak bileği ekleminde, kalça ekleminde ve el bileği ekleminde yapılıyor. Artroskopi sonuçta bir optik cihazla eklem içerisine küçük bir delikten girerek eklemin monitör üzerinden görüntülenmesi esasına dayanıyor bununla beraber görüntüleme yaparken de cerrahi tedaviyi de beraber uygulamış oluyoruz. Eskiden bundan 30-40 sene önce eklem cerrahisi yaptığımız zaman genellikle artroskopi olmadığı için açarak tedavi yapıyorduk. Eklemi açıp içine bakarak işlem yapıyorduk ama artık eklemi açmaya gerek yok. Dolayısıyla çok konforlu bir işlem. Hasta için vücudunda hiçbir kesi olmadan eklem açılmadan kapalı bir ameliyat yöntemiyle cerrahi olmuş oluyor ağrı daha az, daha hızlı iyileşen hastanede kalma süresi daha kısa ve yaşamına daha erken adapte olduğundan dolayı artroskopi teknolojinin bize sağlamış olduğu büyük bir imkandır.
Eklem rahatsızlıklarımızın risk grubu hakkında bilgi verir misiniz? Hangi yaşlarda daha sık görülüyor, nasıl önlenir?
Sonuçta eklemlerimiz kıkırdak yüzeylerden oluşuyor. Bir kıkırdak yüzey var o kıkırdak yüzey üzerinde hareket ediyorsunuz. Bu kıkırdağında aslında yüzde 90’ı su. Dolayısıyla biz aslında su üzerinde duruyoruz ve yaş ilerlediği zaman kıkırdaktaki su miktarı azalıyor. Su miktarıyla beraber diğer maddeler de azalınca kıkırdaklar aşınmaya başlıyor. Hastalar verdiğimiz güzel bir örnek var; arabanın lastikleri nasıl aşınıyorsa eklemin kıkırdağı da öyle aşınıyor. Kıkırdakların belirli bir kalınlığı var. Sonuçta 5-6 mm’lik kalınlık yüzey zaman içinde aşınarak kıkırdağında altındaki kemik açığa çıkıyor ve hastalarda ağrılar, sürtünmeler gibi sesler sesler gelmeye başlıyor. O yüzden eklemler esas risk altındaki hasta grubu, ileri yaştaki hastalardan oluşuyor.
Kemik erimesi hakkında neler söylemek istersiniz?
Kemik erimesi çok popüler bir konudur. Yine yaşla alakalı bir durum. 50 yaş üzerindeki menopoza giren hastalarda çok sık karşılaştığımız bir hadise. Bu hastalığın tedavisinde önce önlem almak çok önemli. Ben hastalarıma özellikle spor yapmalarını öneriyorum. Önemli olan kemiklere yük binmesidir. Yerçekimi olmayan yerde yaşayan insanlarda yani astronotlarda kemiğe yük binmediği için kemik erimesi oluyor. Kemiğe ne kadar çok yük binerse o kadar az kemik erimesi gelişiyor. Bu yüzden ben hastalara spor yapmalarını öneriyorum. Beraberinde tabiki kemiğe gıda takviyesi de yapmak lazım. Bu da çok önemli. Özellikle süt ve süt ürünlerinden aldığımız kalsiyumdur. 35 yaşına kadar insanların kemikteki kalsiyum depolarını doldurmaları gerekiyor. Bunu da süt, peynir ve yoğurt gibi süt ve süt ürünlerinde alabilirler. Bir de güneşe çıkmak önemli. Güneş enerjisi sonuçta D vitamini metabolizmasında önemli bir faktördür. Her ne kadar Adana’da çok fazla güneş olsa da, bazen çok fazla güneşe çıkmayan ve bu yüzden D vitamini eksikliği olan hastalarla da karşılaşıyoruz. Hastalarımız bunlara dikkat ederlerse kemik erimesinden de kaçınmış olurlar.
Hocam biraz da ayak hastalarının problemlerinden bahsedelim. Hastalarınız ne gibi şikayetlerle size geliyorlar?
Ayak aslında hem hastaların hem de ortopedistlerin ihmal ettiği bir ortopedik uzuv. Sonuçta ayağımız çok önemlidir. Bizim hareket etmemizi, yürümemizi ve ayakta durmamızı sağlayan en önemli uzvumuz ayağımızdır. Aslında iyi bakmamız gereken ayağımıza gerekli özeni göstermiyoruz. Ayağımız olmadığı zaman ya da ağrıdığı zaman yürüyemeyiz. Yürüyemediğiniz zaman başka sağlık problemlerimiz çıkar. Yani bir kalp hastasının ya da kolestrolü yüksek hastanın kesinlikle yürümesi lazım. Ayaklarımıza ihmal etmeyip iyi bakalım ki sağlığı iyi olsun. Ayak ve ayak bileği problemleri çok sık karşımıza çıkıyor. Hastalar bu problemleri ihmal etmeden iyi tedavi almaları için bir ortopediste başvurmalarını tavsiye ederim.
Ayakkabı seçerken sadece modaya uymamamız lazım. Peki ne yapmamız gerekiyor?
Ayakkabı seçerken modadan çok ayağımızın sağlığını düşünmemiz lazım. Mesela bazı hastalar babet giyiyorlar. Babet çok sağlıksız bir ayakkabı. Hiçbir ortopedik özelliği olmayan, ayak kavsini desteklemeyen ve ayağa çok fazla yük bindiren bir ayakkabıdır. Ayrıca bayanlar çok fazla topuklu ayakkabı giymeyi seviyorlar. Topuklu ayakkabı güzel bir şey ama bunu da çok fazla abartmamak lazımdır. Çünkü topuklu ayakkabılar ayağa çok fazla yük bindirerek ayak problemlerine yol açıyor. Ayrıca ayak başparmağı eğriliklerine, metatarsalji dediğimiz tarak kemiklerinin ağrısına ve ayaktaki bazı kronikleşmiş ağrılara, ayağın tarak kemikleri arasındaki sinirin sıkışmasına kadar birçok hastalığa sebep olabiliyorlar. Bu yüzden sağlıklı bir ayak için daha çok ortopedik ayakkabılar giymekte fayda var. Burnu sivri ayakkabı giymemekte fayda var. Çok yüksek topuklu giymemekte fayda var. Tabiki arada bir yüksek topuklu ayakkabı giyebilirsiniz ama devamlı yüksek topuklu giymeyi çok tavsiye etmiyoruz.
Haluksvalgus ne demek?
Haluksvalgus ayak baş parmağının dışa doğru kaçmasıyla karakterize bir eğriliktir. Daha çok bayanlarda olan bir hastalıktır. Bizim için her eğrilik cerrahi tedavi gerektirmiyor. Birincisi eğer başlangıç evresindeyse zaten haluksvalgus ateli dediğimiz ateller kullanıyoruz. Ya da parmak arası makarası şeklinde cihazlar kullanarak hastalığı engellemeye çalışıyoruz. Ama ilerlemiş ve ağrısı fazla olan hastalarda ameliyat öneriyoruz. Halluksvalgus cerrahisi aslında o kadar kolay bir cerrahi değil. literatürde halluks valgusla ilgili 200’den fazla ameliyat var. Eğer bir hastalıkla ilgili çok fazla ameliyat tekniği varsa o zaman hala tedavisi tam anlamıyla sağlanmamış demektir. Dolayısıyla halluks valgus çok çözülmüş bir hastalık değil ama iyi endüksiyonla ve hangi ameliyatı yapacağımızı iyi bilirsek sonuçları iyi olur.
Omuzdan bahsedelim hocam. Omuz döndürücü kılıf yırtıkları nasıl oluşur ve tedavi edilir?
Omuz eklemi vücudun en fazla hareket eden eklemidir. Çok hareketli olduğu için de çok fazla travmaya ya da darbelere maruz kalıyor. Sonuçta bizler farkında değiliz belki ama omuzumuz çok kullanıyoruz. Omuzumuzun döndürücü kılıfı dediğimiz bir kılıf var. Omuz kılıfı aslında bir kas grubu ve bu kas grubunun omuz başına bağlandığı kirişlerden oluşuyor. Bu döndürücü kılıf yırtıldığı zaman ya da lif kopması olduğu zaman kolumuzu ne döndürebiliyoruz ne de yukarı ve aşağı oynatabiliyoruz. Sonuçta çok önemli bir kılıf. Döndürücü kılıf yırtıkları sebepleri çok fazladır. Özellikle yaş çok önemlidir. Genellikle 50 yaşından sonra karşımıza çıkıyor. Hastanın kürek kemiğinin çatısının şekli bile kılıf yırtıklarında önemlidir.  Bir sürü nedeni var. Ama yırtık oluştuktan sonra tedavi yöntemleriyle tedavisi mümkün olan bir hastalıktır. Peki, tedavi için ne yapıyoruz. Öncelikle konservatif tedavi yöntemi var, enjeksiyon yapabiliriz, ilaçlar verebiliyoruz, fizik tedavi yapılabiliyor, ama bunlara rağmen geçmeyen hastalara da cerrahi tedavi uygulayabiliyoruz. Biraz önce de söylediğim gibi kapalı ameliyat yöntemleriyle döndürücü kılıf yırtıklarını kopmalarını tedavi edebiliyoruz.
Omuz eklemi kireçlenmesi nedir?
Omuz eklemi kireçlenmesi döndürücü kılıftan daha az karşımıza çıkıyor ama yine de çok sık karşılaştığımız bir hastalıktır. Eklem kireçlendiği zaman yani eklem kıkırdağı aşındığı zaman eklemde ağrı, hareket kısıtlığı karşımıza çıkıyor. Erken dönemlerde biraz fizik tedavinin faydası oluyor ama ilerlemiş hastalarda omuz eklemi kireçlenmelerinde gelişen protez tedavisi çok başarılı sonuçlar vermektedir. Özellikle son 10 yılda ters omuz protezi dediğimiz biraz anatomik olarak farklı bir protez karşımıza çıkıyor. Genellikle bu ters omuz protezlerini 70 yaşından sonra hastalarda uyguluyoruz ve sonuçları çok başarılı oluyor.
Donmuş omuz tanı ve tedavisinde neler yapılabilir?
Donmuş omuz çok sık karşımıza çıkan bir hastalıktır. Omuz eklemi hareketlerinin yüzde 50den fazlasının azalmasıyla oluşur. Bu hastalığın nedenleri var ama yine de yüzde 20 hastada belli değil. Mesela şeker hastalarında, guatr hastaları ve bypass olmuş hastalarda donmuş omuz hastalığıyla çok sık karşılaşıyoruz. Genellikle tedavisi fizik tedavi, enjeksiyon tedavisi ile hastalar iyileşiyorlar. Ama çok nadiren yüzde 10 hasta tedaviyle iyileşmiyor o zaman artroskopik olarak cerrahi müdahaleye ihtiyaç duyuyoruz. Kapalı olarak yaptığımız ameliyatlarda donmuş omuz eklemini, sonuçta eklem kapsülü çok sertleşiyor ve kalınlaşıyor. Kalınlaşmış ve sertleşmiş olan kapsülü çepeçevre 360 derece gevşeterek omuzu tekrar eski haline kavuşturuyoruz.
Sürekli omuzu çıkan kişiler var. Bu tür hastalara neler öneriyorsunuz?
Omuz çıkıkları daha çok 30 yaşın altındaki gençlerde karşımıza çıkıyor. 20 yaşın altındaki omuz çıkıklarının yüzde 90’ı tekrar ediyor. Diyelim ki 18 yaşındaki bir gencin omuzu çıktı. Bunun tekrar çıkma olasılığı yüzde 90’ın üzerindedir. Tekrarlayan omuz çıkıklarına cerrahi müdahale gerekmektedir. İki türlü cerrahi tedavisi var: birincisi kapalı artroskopik bir de açık cerrahi teknikler var. Kemikte çıkıklara bağlı olarak çok fazla ezilme yoksa o zaman artroskopik olarak hiç açmadan kapalı yöntemlerle eklem kapsülündeki bu yırtığı tedavi ederek omuzun tekrar çıkmasını engellemiş oluyoruz. Biz omuz çıkığı tekrarlayan hastalara bir an önce artroskopik cerrahi yöntemi tavsiye ediyoruz. Çünkü omuzun her çıkması omuz eklemi içerisinde bir hasara neden oluyor ve eklem kıkırdağında bir aşınma oluyor. Bunun sonucunda ileri yaşlarda eklemde kireçlenme gelişiyor. Dolayısıyla bunu engellemek için erken dönemde tekrarlayan omuz çıkıklarında artroskopik olarak kapsül tamirini tavsiye ediyoruz.
Son günlerde çok sık duymaya başladığımız bir hastalık var. Tenisçi dirseği nedir ve tedavisi nasıl yapılır?

Gerçek anlamda bir hastanın tenisçi dirseği olması için tenis oynamasına gerek yok. Ev hanımlarında çok sık karşılaşıyoruz. Çünkü evde çaydanlık kaldırıyor, sürahi kaldırıyor, ev temizliği yapıyor dolayısıyla kolunu çok kullanıyor ev hanımları ve ağır işlerde bulunuyorlar. Böylece tenisçi dirseği hastalığı ile karşı karşıya kalıyorlar. Bu hastalık aslında ön kolunun el bileğini yukarı kaldıran kasların dirseğe yapışma yerinde tahrişe nede olan bir hastalık. Zorlamayla ortaya çıkan bu hastalık konservatif yöntemlerle yani ameliyata gerek kalmadan iyileşiyorlar.